hani gökkuşağı bir anda oluşur ya...
hayal bile edemediğimiz uzaklıktaki tepelerin ardında gösterir kendini bir anda...
hırçın erkeksi yağmur damlalarının merceğine vuran, kadınsı, parıltılı güneş ışığının evladıdır o...
rengarenk,büyüleyici, seni kendine hayran bırakan gökkuşağı...
işte sen,tıpkı o gökkuşağı gibi bir anda çıktın karşıma...
beni öylesine kendine çektin ki, parlak ışığınla keskinleşen gözbebeklerimi bıçak gibi kestin,
gözkapaklarım kapanamaz oldu tılsımınla...
işte ben, böyle bir dünyada düşledim seni...
sınırlarını aşıp sana gelmek istedim ama sen hep daha yükseltiyordun duvarlarını...
olduğum gibiydim, bu umutsuz kalbim,acı içindeki ruhumla...
okyanuslar kadar derin bakışlarla izledim seni...
hep varsın sandım, hep beni bu koca boşluktan çıkarmak için o gülen gözlerinle bana uzanacaksın sandım...
oysaki yoktun...hatta hiç olmamıştın !!
ben bu acılarıma enjekte edilecek oksijenin hep sen olmasını istedim...
her nefes alışımda, asla geri bırakmak istemediğim ruhunun muazzam parçalarını soluyordum içime...
her solukta seni bütünlüyordum kendi ruhumla birlikte...
ama elimde değil ya ben o solukları tutamıyorum içimde...
artık ne zaman sana ihtiyacım olsa, derin bir nefes alıyorum öylece...
nefes ruhun en temel ihtiyacıymış böylece!