Karşılıklı oturmuş konuşan iki kadın
-iki adam-
biri kadın-
biri adam-
biri yoktu-
biri varken
Tanrıyı kocaman bir ahtapota benzetiyorum dedi ve ekledi
Tüm kollarıyla sıkıca sarılıyor bana,
örneği olmayan bir boşluk duygusuyla kurgularken yaşamı..yaşımdan çıkararak.
Islak derisinden dökülen kupkuru bir yalnızlık kalıyor Yaşamdan..yaşımdan
Bir kenti ateşe verip üşüyen ellerini ısıtırken
hınzırca gülebiliyor mesela,
oysa o kentin içinde modern bir varoş yaratırken nasırlaşan ellerini hiç ısıtmadan uyuyan yüzlerce insan var her gece.
Bu şehri sesinde gam taşıyan mühürlü bir baykuşa benzetiyorum dedi ve ekledi
Tanrı artık burada oturmuyor.
Ceviz ağacı gibi kokan tahta kapısı,
bam teline basınca gam nameli bir müzik çalışıyor sanki. Açan olmuyor
Kapı numarası 23
Posta kutusunda mektuplar birikmiş..öfke birikmiş,acı birikmiş,
Geçmiş birikiyor
Geçmiş birikiyor
İçi geçmiş bir gelecekten daha iyi bir fikir gibi görünse de geçmiş birikmemeli..
Sokak lambaları,
- hafifmeşrep- kaldırımların üzerindeki
tozlanmış ayak izlerini dil ucuyla usulca emerken
Tanrının İzini kaybettim diyor.
Kimsenin cinsel kimliğinde doğum izi olmamalı dedi ve ekledi
Annemin rahminde çıkmayan tırnaklarımın bıraktığı keskin izler var.
Bu saçma sapan dünyanın konvansiyonel kurallarını yıkıp geriye saymak işe yarar mı
/Doğum Metaforu/.
Yalnızlığını duyumsatmaktan başka
bir fonksiyonu olmayan insan ne yapmalı dedi
?
Berkeley: Varlık algılamadır diyor..
ben varlık skandaldır diyorum
Manşetlerin keskin dehşeti içinde
altını çizdiğimiz yaşam,
ölümün üstünü çizdiğinde
zaman ne anlam taşır ki dedi ve ekledi
aşkı kendi kösnül mizansenin içinde yeniden kurgularken İçinde sözcüklerin olmadığını düşledin diyelim
dilin anlamı kalmayacak mı
?