yazı resim

gecenin ketum ve sabırlı dudaklarından dökülen ölüm hecesi
mutluluğun yalpalayan ayaklarına takılıp düşerken
nefesime tutunmuş
3 oktavlık bir çığlıkla cürretkarlığını sınıyor hayat.

kesintisiz bir şekilde yaşadığına inanan zat_ı muhterem
çürümeye başlayan taraflarını üstüme atarak
kapıları çalıp kaçan çocuklar gibi
iç sesimden molotov kokteyli yapmaya kalkınca
patladım tabi
bir ölü
ya da bir diri gibi doğal olarak.

plazma kentlere taşınan üç boyutlu yalnızlıklar
olduğumuzdan daha mı kalabalık gösteriyor bizi.
diye düşünürken
kimsenin sarhoş olmadığı bir kalabalığı hayal ettim
ve tünelleri kapanmış bir iç haritada
yolunu bulmaya çalışan fevri !
direksiyonu aklıma kırdığında
çarpışmaya terk ettim kendimi.

bazen
bir kaç orta ölçekli sıyrık
derin bir of sesi
ve yaralı bir vicdanla
kıçını yerleştirdiğin koltuklardan
kokularını bile anımsadığın filmler izlersin ya
akli ehil bir mizansende yıkılan düşlerine,
diz çökmüş
evcil dişlerini
aklımızdan geçirip
burnumuzun direğini kırarsın
sonra da kokulara küsersin ya hani
işte öyleydi.

nihayet bir gün
ceketini alıp çıkmak istediğin çatlak ekran kararır
gözün kalır içinde
alt yazı,alt dudaklarının üzerinden geçer
kirpiklerin dağılır
tozu kaçar anıların.
lakin özü kalır
Pigmentine küsen boyaları
traş edilmiş gerçekleri
ve aklanmış seyircileriyle
Tebaamda Mahrem bir sessizlik içinde

her film biter
her kahraman ölür sonunda.

Yorumlar

Başa Dön