Nerede varsa bir ifk, gıybet, yalan öbeği
Orada ağlamaz mı evrenin göz bebeği?
İçiyorum kalbimden, helâl sütlü sözümü
Sürüldüğüm kentlerin göğünde yatıyorum
Vicdansızlık üzüyor hak arayan özümü
Kentteki asillere insaf fırlatıyorum
Anlarlar belki(!) diye, ben’i anlatıyorum
Bereket döllenirken yerin yedi katında
Yeryüzünün en âdi, kısır kalmış kızıyım
Zâhirde ateşteyken, Meryem’leyim bâtında
Yunus Emre topraksa, ben bastığı iziyim
Böbürlenen dillere “ebed” kara yazıyım
Hayat beni eğmezken, bükmeyi istediler
Aşağı inmek kolay, fakat güneş tepede
Dedikodu sevmezken, söz hakkımı yediler
Kula kulluk etmekse yoktur benim cephede
Eğri odun olamam sizin ateş tepede
Evet! Sözüm ağırdı, ama küfür etmedim
Kendi doğrularımın davasına baş koydum
Evet! Gözüm karaydı, art niyet gözetmedim
İnançlarım uğruna mücadeleye kaydım
Bunaldığım her anı sevap hanemde saydım
Bu kalem ebediyen, Allah’ın da izniyle
Aldığım yaraları nuruyla onaracak!
Bu elem ebediyen, Allah’ın da izniyle
Ruhuma ilaç olup, insanlığı saracak!
İftiracı güruhun yüzleri kızaracak!
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil ” Y.Emre
Daralan vücuduma sığmadı kırgın ruhum
Dilin kestiği kesik mezardan daha derin
Kalbim; ifkle ölünce, bitmedi ahım vahım
Kırılmış gönüllerden, Cehennem daha serin
Sürün şimdi yarama, Estağfirullah sürün!
Hangi dilin merhemi iyi gelir acıma?
Yetmiş ikisi dahi koro ile söylese
Hangi tevbe sözcüğü derman olur sancıma?
Yirmi dört saatini namazlarla eylese
Her rekatında beş bin tevhit bile söylese
Müjgân Akyüz/MAJ