Ben biraz errrkekleri çekiştireceğim yüksek müsaadenizle! Eh yazının başlığı 90-60-90 kıvamında seks kokunca, onları anmamak ayıp olur değil mi? Ne de olsa seks, onların tek-elinde, diktasında olan bir meşgale..!
Efendim ben deniz bir kısım erkeklere, 'er-KEK' diye seslenmek eğilimindeyim. Kelimenin, KEK kısmını daha bir vurgulayarak yani. Nedenini az sonra açıklayacağım. Sabırlı olun.
Malumunuz 'er sözcüğü, erkek anlamına gelir. Peki ilaveten 'KEK' eklemek de nereden çıkmıştır? Direkt 'er' deseydik ya bu cinsiyetteki insanlara. Niçin ekstra ek (KEK) maliyeti yüklersiniz kelimeye ey ecdat? Bilmiyorum. Fuzuli bir ek gibi duruyor yani. Sadece er desek daha bir hoş olurmuş.
Şimdi sıkı durun! Kelimenin neden fuzuli bir ekle (ki bu ek KEK oluyor) kalabalıklaştırıldığını, etimolojik olarak açıklıyorum size: KEK argoda saf, kandırılmaya müsait, bön manasına gelir biliyorsunuz. Bana kalırsa tarihsel süreç içinde, er kişinin saflıklarını gören dilbilimciler; bunlara sadece er demek yeterli değil, bir de kelimenin sonuna KEK ekleyelim, sanki o zaman daha bi anlamlı olacak, cuk diye oturacak kelime demişler.
Tabi bunlar sadece benim tahminlerim. Tarihi gerçeklere dayanmıyor yani. Şimdi uydurdum. Ama yazı bittiğinde bu teorimin kendi içinde tutarlı ve isabetli olduğunu bana itiraf edeceksiniz. Yemin ederim!
Vardır erkek milletinin böyle şaşkınlıkları, kek durumları. Herhalde bununla alakalı bir ek olsa gerek KEK eki.
Neden mi? Malumunuz üzere, er-KEK milletinin libidosu genellikle yüksektir. (Ya da yüzyıllardır böyle yutturulmuştur, erkek egemen toplumlara.) Efendim bahsi geçen topluluk (er-KEKler), hem seks, seks diye geberirler, abazalıktan şikayet ederler, verecek hatun bulamıyoruz diye zırlarlar, inim inim inlerler; hem de namus bekçiliği yaparlar.
Cinsel ilişkiyi kadına yasaklar, kadının libidosunu öldürürler, eşlerine, kızlarına, hatta tüm topluma kadının seks yapmasının ayıp olduğu ayarını verirler; sonra da sevişecek kadın bulamazlar. (Ya da para verip sevişmek zorunda kalırlar.) Bir nevi kendi kuyularını kazıp, piyasalarını küçültürler.. KEKtirler yani!
Hem kadının yatakta da en az mutfakta olduğu kadar maharetli olmasını isterler, hem de bakire olmayan dişi kişiyi eş olarak kabul etmezler. Bre şaşkın, tecrübesiz bir bakireden yatakta mucizeler yaratmasını nasıl beklersin?
Sonra da gelsin ihanetler, gitsin metresler, vursun davullar, oynasın konsomatrisler.
Yahu şu işi kökünden çözsek de hem erkekler hem kadınlar bir rahata erseler olmaz mı? Artık kadınlar da cinsel kimliğiyle barışsa ve bu barışıklık erkekler tarafından kurşunlanıp, bıçaklanacağına, alkışlansa, Komşuda pişer bize de düşer mantığıyla halaylara durulsa olmaz mı?
Bakın mesela seksle ilgili yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan istatistiklerden size birkaç örnek vereyim:
- Her yıl 11 bin seks kazası oluyor.
- Her gün dünyada en az 200 milyon cinsel birleşme yaşanıyor.
- Her yıl 250-1000 kişi (kadın-erkek) mastürbasyon yaparken ölüyor.
Şimdi hal böyleyken ve bu meret iki kişiyle (genellikle bir kadın ve bir erkek) yapılabiliyorken; ne demeye kasıyorsunuz da, bir tarafa (kadına) bu işi yasaklıyorsunuz? Bu işin, doğanın bir parçası olduğu, ayıp bir faaliyet olmadığı, bilakis keyifli olduğu, gerek fizyolojik gerekse psikolojik olarak bir ihtiyaç olduğu kabullenilse; arz ve talep dengesindeki gerginlik de minimuma inmez mi, ey aklıevveller? (Yahu her şeyi de ben mi söyleyeceğim? Kocaman adamlar olmuşsunuz; şeyinizin derdini de mi ben düşeceğim? Benim derdim bana yeter!)
* * *
Toplumsal yaşam içinde erkek ve kadın için ayrı ayrı tanımlanan cinsel roller, erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğini sürdürecek şekilde ayar ediliyor. Durum bu minvalde olunca, kadın kendisini ortaya koyarak değil, bir gereksinimi karşılama rolüyle, yani bedenini ortaya koyarak toplumsallaşabiliyor, kendini ifade edebiliyor. (Eş, anne, güzel, bakire, fahişe vs. gibi.) Ve nihayetinde arzularına, ihtiyaçlarına, cinsel kimliğine, kendi bedenine, yani KENDİNE yabancılaşıyor. Eh kaçınılmaz olarak bir dizi psiko-sosyolojik sorunlar yumağının içinde yitip gidiyor. Sonra da gelsin özgüven eksikliği, gelsin dırdır, gelsin vıdıvıdı, gelsin bunalım vesaire...
Her ne kadar Duygu Asena ve feminizm hareketini samimi bulmasam da, toplumsal etkileri ve tepkiler açısından söz etmeden geçemeyeceğim.
1980li yıllarda Türkiyede başlayan kadın hareketi kendisini tanımlamaya çalıştığında, büyük bir kesim tarafından, "bunlar cinsel özgürlük istiyorlar, toptan fahişe olacaklar" diye saldırıya uğramıştır. Er-KEKin cinsel ve toplumsal rolüne yönelik bir tehdit olarak algılanmış, bir namus davası haline gelmiştir. Öyle ya, kadınlara özgürlük demek, cinsel özgürlük demekti. Eh cinselliğin özgürcesi de her önüne gelenle yatağa girmek olabilirdi!
Foucault'un görüşüne göre, cinsel yaşamı toplumlarda belli kalıplar halinde tutmakta harcanan eforların sebebi şöyle: "İnsanların üremesi ve insan neslinin tükenmemesi."
Er-KEKlerin, kadının cinselliğini kontrol altında tutmak için üstlerini, başlarını paralamalarının sebebi de: oluşturdukları toplumun ve aile yapılarının bozulacağından korkmalarıdır.
Şimdilerde dergiler, gazeteler, kitaplar illa ki cinsel konulara yer veriyor; cinsellik eskiye nazaran daha çok konuşuluyor. Bunun adına da cinsel devrim ya da cinselliğin özgürleşmesi deniyor. Bana kalırsa içi boşaltılmış, hazmedilmemiş bir devrim ya da özgürleşme bu. Pornografi, erotizm, romantizm de bu sahte devrimin endüstrileşmiş hali.
Varılan en son noktada kadın vajinası, erkek için olduğu kadar kadın için de bir saplantı durumuna geldi.
Tanrı saplantılarımıza zeval vermesin!