"Yerinede sevemem, kimseyi göremem, kalbe laf geçiremem... Buda senden olsun, adı kader olsun, kattıklarım helal olsun...
Alıp başımı gitmek, bu yerleri terk etmek, ismini bir kalemde silmek... yeminim sözüm olsun, hasretin belam olsun, buda senden olsun..." der çok sevdiğim, isyanı en acı haliyle notalara döken bir dostum...
Senin yokluğunu sana anlatabilmek; anlayamadığın sevgimi sana anlatmaktan daha kolay, kalem tutan parmaklarım için.
Hapsolduğum göz kapaklarında asılı duruyorum beni isyanlara karıştırığından beri...
Sözlerinde, gözlerinde, ellerinde, bakışlarında ve sende tutunabileceğim tek bir dal arama çabasındayken telaşlı kalbim, omuzuma çarpa çarpa gidişini anımsamak hiçte zor gelmiyor...
Lanet olsun yar! Gitmek zorundamıydın? Bu kaçıncı hançer, kalbime sapladığın?
Düşünüyorum zaman zaman ve kendimi dünya küllüğünde bir sigaradan farksız görüyorum son günlerde! Karmaşıkları oynuyorum kendi çapımda... Koskocaman bir hiç kadar anlamlarımdan sıyrılığımı hissedebiliyorum... Yabancı ve hatta yalancı ve hatta hain bir yüreği bile insan kendinden nasıl daha önemli, nasıl daha değerli görebilir? Bunun cevabını yeni yeni verebiliyorum kendime... "Al nefesimi sende son bulsun, üzülmem" diyebiliyorum şimdilerde! Tüm hainliğine rağmen hala sığdırabiliyorum seni küçük dünyama...
Can gitmişken yalancı beden neye yarar, kime faydası var? Kurulu saat gibiyim artık. Yaşam için gerekli olan, ama kalp acısına hiçbir faydası olmayan yaşamsal gerekliliklerden başka hiç bir hareket yok beyin komutlarımda...
Tükeniyorum sevgili, görmüyormusun?
Bir kalem arkadaşımında dediği gibi; neden giden zamanı piç eder, mutluluğu hiç?
Bilmiyorum... ] ]