Öyle ayrılıklar vardır ki uçuruma uzanan
Ne bir el vardır tutan, ne bir ses dur diyen
Selam verirsin meleklere sanki yeryüzündeyken
Heybe dolar münzevi duygularla
Hasret yağmurları birikir kirpiklerde
Beklenenin gelmediği sabahların sonunda
Gözler seherin kızıl renginde
Kararan gününü ayartmaya çalışır ay ışığı
Yakamozlar vurur kalbine kalbine
Tin örselenmiş set çeker önüne
Gecenin mor gözleri
Petrol artığından plastik kolları sarar bedenini
Anneninki gibi kokmaz olur karanfiller
Genleriyle oynanmış papatyaların
İkiden fazla olmuş yüzlerinin rengi
Çekmeye çalışır bir gayret yalancı bahara
Sonbaharda üşüyen hohladığın elleri gelir aklına
Susarsın deryadil mabetler gibi
Susarsın uçurum kıyısında ölümcül gidişlere
Yüreğine, sözlerine, ellerine hacizler konmuş
Mabedin duvarlarında yankılanır,
Tanrı’yla buluşur itirafın
Susuşların nedendi bilirsin, susarsın