Zamanın akışına telaşlanırım. Ritmini tutturamayan bir kalp atışıyla, ona yetişmem gerekirmiş gibi telaşlanırım. Ne yapsam yetmez, zaman yakalanmaz, durmaz. Farkındayım, sadece içindeyim. Hayattaki yokluğumun farkındayım.
Düşünürüm. Kafamdaki ses susmaz. Alaycı bazen, bazen kışkırtıcı. Çoğu zaman mantıklı, aklıbaşında, selim. Yine de susmaz, kahrolası. Kulaklarımda sinir bozucu uğultuyu duymazdan gelip, düşünürüm. Hışırtılı, anlamsız bir ses yankılanır içimde.
Şaşırırım, etrafımda olan bitene, bana gelene. Şaşkınlığım kısacık, saliselere sığacak kadar. Ağlasam, ateşlere atsam kendimi, boş, ziyan. Gözlerimde set ördüğüm seller, yüreğimin yükünden ezilirim. Taşıması çok zor, varlığı elzem hisler...
Anlamsız. Hislerden başka anlamı yok geri kalanın. Kalbine dokunmayan herşey gerçek. Yansımalarıyla. Gerçek olan herşey hayat. O hayat ki, başlayıp biten.
Roman gibi. Hikaye, şarkı, şiir gibi sonu olan. Yürekle, gerçeküstü olabilen hayat...
Gözlerin, kulakların, maneviyatın açıksa, yaşamak zor. Savrulursun. Ötelenirsin. Görmezden gelinirsin. Birilerin yanına, birilerin gölgesine, birilerin dağarcığına sığınmış gibi damgalanırsın. Sanki yokmuşsun gibi, sanki yetersiz, zavallı, biçareymişçesine "lütfen" kabullenilirsin. Hayır yapılırcasına, varlığına küfredercesine, hayatın bir yerine kabul edilirsin. Sadece nefesin gerçek kalır, seni taşıyan.
Olsun, deyip, görmezden gelirsin. Kavrulduğun sessizliğinden sıyrılıp kimseyi yakmadan, dokunmadan, masumane ve çocuksu şikayetlerini yutkunup, içine attıklarını inkar edip, haline şükredersin. Bir kısa ömür için, şükredersin. Bu kadar basit. Hayat.
Sonra. Takvimden bir gün, belli ki kimsenin umurunda olmayan, "Ne farkım var ki ondan, bundan?.. " diye sorarsın. Sahi, birbirimizden ne farkımız var?..
Yüreğimin sızısı, seninkinden farkı ne kadar?..
eylül