Her gün, gazetelere göz atmak için, birkaç dakikamı ayırırım. Uzun sürmez. Göz gezdirir, haberleri alırım. İçeriğine dayanamadığımdan uzun sürmez. Bihaber kalmak istemem, her sabahın rutinine ajansları katmak bu yüzden. Oysa.
Bilmemek var. Görmemek ve duymamak var. Farkındayım. Yapamam değil, yapmam. Hayatta olmanın bir sebebi var, hakkı verilmeli... Yaşanmalı.
Bu arada, haberlerin altındaki yorumlara göz atarım. Elbette hepsinin değil; hani insanın damarına dokunanlar olur ya, bazen hançer olup benliğine saplanan, nefesine küfür edenler... işte onların altındaki yorumları okurum. Aklı ve yüreği görmek, "eyvallah" dedirtecek birkaç kelimeyi bulmak ister gibi. Umut etmekten vazgeçmeme totemi yapar gibi. Güzelin, iyinin eksilmediğini görmek için. Ya da, kim bilir, canımı acıtmak için. İçimdeki yaşam sevincini dizginlercesine...
An olur, coşku fışkırır, gün olur pesimizmin dibine vururum. Huzursuz benliğim, ruhumu incitir.
İncinirim.
Söylenmeyip anlayışıma bırakılanlardan. Değişimin prangalanmasından. Bencillikten.
Hırstan ve hırsın başarı için gerekli olduğunun altını çizilmesinden.
Tiksinirim.
İkiyüzlü ilişkilerden. Faydaları bol "dostluklardan". İnsanın sınıflandırılmasından. Israrcı (!) cehaletten. Edebin kıyısından bile geçemeyenlerden. Aklını emanet edenlerden...
Başkalarının aklıyla şirazeleri bozulanlardan...
Oysa, bir mucizedir insan olmak. Hediye, lütuf, adına ne dersen.
(yarım kalan yazı)
eylül