Mustafa Cilasun

Deniz ve Ben!

Akşam dükkânı kapatmıştık, herhangi bir mağazaya giderek Mehmet’e takım elbise alacaktık, birkaç yere baktık, sonunda bir yerden, beyaza yakın olan bir renk beğenerek, pantolonun hazır hale gelmesini bekledik ve nihayet aldık.

Erenler ve Hanımlar!

Önderimiz, hiç tereddüt etmeden, uğruna başımızı koyacağımız, o kutlu insanın, kâinatın sonuna kadar, mesajının silinemeyeceği efendimizin, asrıydı.

Haksızlığa Sabretmek!

Görüşebildiğim insanların geneli biliyoruz fakat çaresiz kalıyoruz diyorlardı. Tabi ki bu gerekçeler de manasızdı, sabırla sineme çekildim ve çalışmaya devam ederek, sırlarıma havale ettim.

İntihar Eden Kadın!

Santral memurunu aradım, hayırdır diyerek sordum.
Efendim; bir ihbar aldık ve arkadaşlara çıkış verdim.
Nedir durum Ahmet çabuk söylesene diyerek çıkıştım.

Kan Fışkırıyor…

Her ne kadar dikkat etsem de, bazen ahşap kapının sesine, engel olamazdım.
Gül bahçesindeydim. Güller o kadar canlı ve renkliydiler ki, kıyamadım.

Mecburdum!

Günlerden Perşembe, yıl 1995, yöneticilik yaptığım bölge şefliğine, kümbet bölgesinin şefliğini yapan, Mak. Müh. Yusuf Bey geldi.

Oda Garip Bir Yetimdi!

Allah’ın bir kulu olan sabi çocuk, adet olduğu üzere sütannesine verilmiş, alan olmamış, sahipsiz kalmış, fakir fakat gönlü cömert olan, Halime isminde bir kadına kalmış, oda sahiplenmiş, sütannesi olmuş,

Din

Sevgili Hayrettin Hocam...

Biliyor musunuz bu günlerde bir mahzunluk çöktü üstüme...
Arzı mekân kan ağlıyor.
Yeryüzünün taltif edilen, en şerefli insanları çaresiz, kalb tekliyor, zihinler havale geçiriyor...

Şaha Kalkan Motor!

Biraz yağmur atıştırıyordu, motorla eve gelerek, evrakları aldım ve muhtara gitmek için dışarıya çıktığımda, annem arkamdan bağırıyordu,

Tatlı ve Otel!

Otelin balkonuna çıktım, sessizlik hâkimdi, ışıklar uzaktan buğulu görünüyorlardı, fakat ben kimseyi göremiyordum, birkaç araç dışında, birden aşağıdan gelen bir ses duydum.

Titreyen Bir Ses!

Masan da içmemi bekleyen çayı unutuyordum.
Çaycı arkadaş, müdürüm bu üçüncü kez değiştirdiğim çayınız deyince,
Ona mahcup bir edayla bakma zorunda kaldım. Özümlendim.

Başa Dön