Hey, Sen!
Yaklaşsana, gölgemde dur biraz; güneş yakmasın tenini. / Şimdi gördüğün her şey benden
Yaklaşsana, gölgemde dur biraz; güneş yakmasın tenini. / Şimdi gördüğün her şey benden
okunmasa daha iyi aslında biraz saçma ama gerçekçi de entelektuellerin ilginç bir tablo dedigi, cocugun eline fırca versen daha güzel çizer abi diye yorumladığımız abuk subuk resimler gibi
bazen ölmek istersin, ölemezsin, bazen yaşamak istersin, yaşayamazsın. bazen, bazen işte...
kendimi buluyorum yıllar sonra bu eskimiş zihnimde. zihnimin çürümüş, kararmış duvarları arasında öylece duran ben, beni öylesine özlemiş ki...
Ben, ben olana kadar tekrar ve tekrar öldür; beni bana döndür.
Bu düşüncemi sizlere yunan mitolojisinden alıntı bir efsanesiyle açıklamak istiyorum wikipediadan edindiğim bilgiler doğrultusunda hikayenin kafamdaki eksik kısımlarını tamamladım.
Hiç sevilmemiş bir yürek gibi herşeyden bir haber ayaklarım, geziniyor öylesine yosunların üstünde. Kimi zaman deniz kabukları kesiyor ayaklarımı. Oluk oluk akan kanım, beni öldürmeye yetmez ki; sadece deniz kabuğu... Kanatsız bir kuş gibiyim bu sahilde, her şeye rağmen uçmaya çalışan.
Bana neleri seversin demiştin yapmaktan en keyif aldığım şeyleri sormuştun… Sana kumsalda uyuya kalmak ya da giysilerimde ıslanmak yağmurun altında demiştim. Demek istediğim daha birçok şey vardı ama dememeyi seçmiştim. Çünkü aslında umursamıyordun bunları. Şimdiyse ben merak ettim neleri sevdiğimi. Ama bunları neden yazıp yayınladığımı bilmiyorum.
‘Beni düşündüğünü düşünmek diyelim buna: AŞK.’ / Saniyelerin dakika olmalarını engelledim bugün.
Hiç tanımadığım birini unutmaya çalışmak... / Hem kaybetmekten korkmak hem de kaybetmeyi dilemek,
Eminönü vapur iskelesinin önünde, öğle saatleri miydi bilmem. 1-2 gün önce sanırım:
O bana baktı, anladım; ben de ona baktım, korkularını sileyim diye. Doğru mu yaptım, yanlış mı; bilemiyorum. Ama ona bir bedel ödenecekse sonunda, başından en büyük riski almasını öğrettim.
karanlıktan aydınlığa uzanan içsel yolculuktaki altın saçlı kız, masalımsı bir karakter olmamasına karşın, hayallerimde ki peri imgesi aslında. bir hayalimi daha paylaşmak istedim sadece. ve yazdım. hayallerimi yazıyorum, gerçek olmuşlar gibi geliyor. yazmayınca solup gidiveriyorlar aklımdan. unutmak iyidir ama hayaller unutulunca, karanlık kaçınılmaz oluyor.
Sakın gitme demek istedim o gün… / Ellerimi tutsan diye dua ettim.
baktım, sadece bir bakışla anladım senin düşüncelerini. baktım, sadece yüzüne değil be adam!
ben sana baktım, senin bana bakamadığın gibi... ben baktım sense yüzünü sakındın bir zamanlar iltifat ettiğin gözlerden.
aldatabilirdim ama yapmadım. gecenin huzuru dururken güneşi seçmek belki de en büyük aptallığımdı benim. oysa güneşte de sevdiğim şeyler vardı, sırf tenimi yakıyor diye geceye sığınmak doğru olur muydu?
Bir pamuk şeker gibi hayat benim için; yemesi zevkli. Ama ağzıma attığım en büyük parçalar bile hemen çözülüyor dilimde. Ve sonuna geldiğimde ne olacağını biliyorum: Çubukta kalan ve asla yetişemeyeceğim küçük ama en lezzetli parçalar.
Ve ayıp bunlar: tüm bu yazdıklarım; mantıksız, ayıp, saçma, bu felsefe de değil, bu hayal de değil. Öyle bir şey işte, öyle bir ben...
Hayal olmak isterdim ki düşleyesin beni / Ya da hayat olmak isterdim, arzula
gerçekçi olmak istediğim açık ama nedense hep hayallerle yaşıyorum. hayalini kurduğum birçok şeyi gerçekleştiremediğim için yazmayı tercih ettim. ve bazende geçekteleştirdiğim şeyleri hayalleştirip yazdım. aslında ben bundan ibaretim tıpkı sizler gibi hem hayallerden hem de gerçeklerden oluşuyorum. tek korkum hayallerimin gerçekliğine inanıp, kaybolmak...
Mahrem.
henüz öyle bir yer yok
tüm duygusal hezimetlerimin ruhumda bıraktıkları izleri silme çabam. aslında tüm yazdıklarımın özeti bu.
annem
bilmiyorum