Her zamanki yerinde... mahalle meydanına bakan odasında, demirden korkulukları pas tutmuş, çerçevelerinin boyaları dökülmüş penceresinin önünde ahşap sandalyesinin üzerinde, üstünde gri battaniyesiyle uyuyakalmıştı. Onu bu yorgunluk uykusundan iki şey uyandırırdı. Birisi evinde bulunan guguk kuşlu eski duvar saati diğeri de günde beş vakit evinin tam karşısında bulunan ahşap minareli mabetten yükselen ezan sesiydi. Saati önceki evinden getirmişti. Ona da saat annesinden annesine de onun annesinden kalmış. Sanki yaşanan herşeyin şahidi gibi her zamanki mağrur ama yalnız duvar köşesinde siyah beyaz .çerçeveli fotoğrafların hemen yanıbaşında duruyordu. Ama cami onun bu evdeki yeni komşusuydu. İşte yine o sesi duymuştu şimdi. Minareden yükselen ses dalga dalga derin çizikler oluşmuş pörsümüş derisini aşıp Mualla hanımın derinliklerine işliyordu. Yaşlı ve yorgun gözlerini güçlükle açtı. Ovuşturdu. Camiye bugün her zamankinden fazla kalabalık giriyordu. Dikkat kesildi. Avluda yeşil örtü altında musalla taşının üstünde duran cansız bedeni muhafaza eden tabutu gördü. Derinlere daldı. Gözleri ufka baktıkça ufaldı. Geçmiş ise gözünün önünde büyüdükçe büyüdü.
Gençti.daha lise döneminde gençliğinin ilk demlerinde birçok erkek peşinden giderdi. Kimisi sarışınım derdi.kimisi ceylan gözlüm. Kimisi göğüslerine hayran kimisi boyuna posuna endamına.. çok yüz vermezdi aslında.ama hoşuna da gitmiyo değildi bu ilgi. Babası ile annesi arasında genç Mualla kavga sebebiydi. Baba çok yüz veriyosun bu kıza derdi. Anne benim kızım işini bilir karışma derdi. Rahat büyüdü. Zorla liseyi bitirebildi. Ötesi gelmedi. Gençliğinin baharında güvendiğini sandığı gence bekaretini verdi. Erkek daha üçüncü yatışlarında senden sıkıldım dedi.bıraktı gitti. Halbuki yakışıklı parası pulu olan birisiydi. Sürekli sen benim sevgilimsin derdi…Mualla bunu hatırlattı gence. saçları jöleli,kirli sakallı, aykırı giyimi seven,entelektüel görünen ama koftiden imajlı bu gence inanmıştı. Genç ona
- İyi ya işte sevgilimsin dedim. Kadınım karım olacaksın demedim ya. Sevgiliden öteye gidemeyiz bunu anla artık….
Aldatılmışlık….çok ağır geldi..
Birdaha hiçbir erkeği sevmedi.
Sevemedi. Tek tesellisi işiydi. Tekstil fabrikasında iyi bir işi vardı. Oradan emekli oldu gitti. Annesi babası çok ısrar etti. Evlenmeyi kabul etmedi. Arkadaşları zorladı. Kimse Mualla nın kalbini çözemedi…
Boşluğu inançla doldurmak için yönünü Allah a çok dönmeye çalıştı. Hatta bi ara örtünmeyi kafasına koydu. RABİA filminden çok etkilenmişti. Ama çevresinden, arkadaşlarından çekindi. Dalga geçmelerinden korktu. Bu dünya ona biraz uzaktı. Dışlanacağından, garipleşeceğinden korktu. Çok istedi bir el bir dost bu dönemde elimden tutsun diye ama olmadı. Hatta birgün bütün cesaretini toplayıp camiye girdiğinde giydiği eteğe ve kısa kollu gömleğe takan cemaat bakışlarıyla onu adeta dövmüştü. Bir daha camiye girmeye cesaret edemedi.
Çok arkadaşı oldu. Kendisine bir o kadar yakın görünen ama bir o kadar da uzak. Sığ konuşmalarla sahte gülücüklerle dolu bir ton arkadaş..O yüzden kimseyle kalıcı dostluk kuramadı….
Anne baba arka arkaya vefat etti.
Tek çocuk olan Mualla eski evi sattı.sadece duvar saatini aldı. Onun ahşap kapağına yazmayı ilk öğrendiğinde “canım annem güçlü babam” yazmıştı. Saati getirdi yeni evine astı. İçine girmeye Hiç cesaret edemediği caminin tam karşısında tuttu evi. Adeta terapi gibi sürekli kendini orada camide ibadet ediyo gibi hissetti. Ama hiç namaz kılmadı. Seccadesi vardı ama üzerinde secdeye kapanan hiç kimse olmamıştı. Ben abdestsizim diye düşünürdü. Gusül abdestini annesinden duyduğu kadar bilirdi.
Ağza üç defa su ver. Burna üç defa su ver. Sonrada bütün vücudu iğne ucu kadar kuru yer kalmayıncaya kadar yıka
Annesine gusül ne zaman alınır diye soru sorardı hep. Annesi de her defasında kızım evlenip kocanla ilişkiye girdiğinde yada kendini kötü hissettiğinde cevabını verirdi. Manevi temizliğin önşartı maddi temizlik derdi annesi. Annesine daha yakın durmadığı için çok hayıflandı yıllar yılı. Annesini yanlış anlamıştı. Hayatı öğrenmek kısmını annesinden almış gerisini asla uygulamamıştı. Çünkü zor geliyordu.
…her abdest alışında derin evhamlara kapılır. Yine kuru bir yeri unuttum derdi. O yüzden Allahın karşısına çıkmaktan hep korktu. Hiç ama hiç isyan etmedi..
İçindeki boşluğu ne yaptıysa dolduramadı. Gece kluplerinde eğlendi,spor aktiviteleri yaptı,gezdi tozdu,esrar çekti,hatta mankenlik oyunculuk bile denedi. Ama olmadı.
Hepsinden vazgeçti.
Hayata küstü. Yeni evinde içine kapandı. Tek aktivitesi bakkal kasap manav ve nadiren de olsa konfeksiyon mağazasına gidip ihtiyaçlarını gidermek oluyordu. Yaşamak için gerekmese onları da yapmayacaktı….gittikçe gençliği güzelliği, heyecan dolu yılları flulaştı.. çok uzaklarda kaldığını hissetti..
Gong sesiyle kendine geldi. Saat tam 17. cemaat dağılmak üzere. Tabut omuzlarda hemen az ilerideki mezarlığa götürüyo. Gözlerinden yaşlar süzülmüştü. Yaşlı parmaklarıyla beyaz tülbentinin ucunu tutarak sildi göz yaşlarını. Tabutun arkasından bakakaldı. Güçlükle ağzından iki kelam çıktı.
-Bir gün bende… birgün bende misafirin olacağım….
O günü özlüyorum....
Yüreği Tabuta Sarılı Mualla Hanım...
Her zamanki yerinde... mahalle meydanına bakan odasında, demirden korkulukları pas tutmuş, çerçevelerinin boyaları dökülmüş penceresinin önünde ahşap sandalyesinin üzerinde, üstünde gri battaniyesiyle uyuyakalmıştı....