Yol - Culuk Oyunu - 2

akmış mürekkebin toprakta bıraktığı o koku..

yazı resim

yolun kenarına atılmış onca eşya arasından ilgisini çekenin yalnızca
o yırtık ama kırmızı kağıtlar olması,
beynindeki “kendi”ni şaşırtsa da içindeki için çok da sıradışı olmayan bir anlam
taşıyordu besbelli.
akmış mürekkebin toprakta bıraktığı o koku..
eskiden beyaz olduğu anlaşılan ama aslında hiç var olmamış gibi eğreti uçuşan..
kırmızılıkların yer yer bir deniz kuşuna ait olduğunu hissettiği izlerle dağılması..
kelimelerin konuldukları yerlerden başka yerlere ait olduklarını,
yazıldıkları anlamın aslında tam tersine denk düşen vurgular taşıdıklarını
anlayamamanın gözlerde bıraktığı yosun kokusu..

ellerine aldığında ıslak olduklarını düşündü..
uzun süreden beri yağmur yağmayan bu garip sisli şehirde olağandışı bir hadise.
ama işte yollar bilinmeyene çıkar..
yollar bilinmeyenin içinde “sen”i kendinden saklar.
ve işte yollarda buldukların asla bulmayı umduklarını kapsamaz.
ve sonra düşündü.
kendisi de bir denize aitti. yaşadığı ama içini göremediğini hissettiği bu şehir ise
bozkırın en ortasında unutulmuş bir yaşam savaşı vermekteydi.
kuru olanın daha da kuru olana yaptıklarından habersiz yaşanan kara hayatı..
duraksadı ve belki bir parça gülümsedi.
sırtındaki çanasından kendi yazılarını sakladığı kırmızı –anlam kargaşası-
defteri kırmızı çalılıkların dibine usulca ama törensel bir suskunlukla bıraktı.
boşalan yere ise anlamların arasındaki boşluklarda dolansın diye
bulduğu ve nerdeyse bir saattir bilinçsizce baktığı kırmızılıklardan
örülü yazı kalıntılarını koydu.

devam etmenin sürekliliği..
gecenin aydınlığını bulma ya da..
bulutların gece siyahken bile görünür olmalarının bir anlamı olmalıydı.
ya da kendine ait hissettiği varolmaların içinde sakladığı bir öyküsü..
ama işte sorguladıkça bir şeyi kaybeder ya gerçek dışılığını
gerçek olmanın saçma boşluklarını doldurur ya hayat..
öyle bir şey değildi hissettiği..
ya da öyle olamaması için edilen kuru bir dua hepsi.

gece ilerledi.
gecede ilerledi..
sessiz ve sakin ve aslında yitmiş bir deniz kabuğunun
kokusuydu o anda hissettiği.
denizi bulmanın rastlantı sayılabilecek kadar kahve kokan uzaklığını düşündü
bir ara..
denizin dalgalarda bıraktığı köpük köpük izleri..
kapasa gözünü..bir kapayabilse usunu…
bulacak sanki ait olduğu ya da ait olmamayı seçtiği varoluş sebebini.
çünkü bir keresinde demişti rüyalarında..
ait olmamak istediğini..bir yerin onun anlamını gizlemediğini.
o her yerde olmak istemişti.
ya da her yer olabilmek.
her yere dokunmak.
ve sonra ait olmamanın verdiği özgürlükle kanatlanmak..
dünyanın dönüşünde uyumak sadece..
aydaki adamın kırgınlıklarından parlak renklerde alevler yaratmak..
kendi kırgınlıklarını sakladığı o eskimiş ağaç sandıktan
kırmızıya çalan mavi tonlarında yeşil salıncaklar yapmak..
tıpkı küçük bir çocukken olduğu gibi sıkı sıkıya inanmak
kendini saklamanın gereksiz ve anlamlı olduğuna ve bu gizli oyunun
asla birisi tarafından yarıda kesilmeyeceğine güvenmek.

yol devam ediyor şimdi..
gecenin içinde yeni yollar kuruyor uyuyanlara.
dünyanın yarısı uyurken diğer yarısının günün beyazlığını kutsaması gibi..

Başa Dön