yokluk...
yoksunluk bir elin sıcaklığından
ve beklemek
her doğan günle beraber,
umut etmek geleceğinden yana
özlemek
günlerce bir damla suyun hasretini çeker gibi
sevgili,
varlığın değil senden dilendiğim
ama yokluğunu gösterme
izin ver seyredeyim ellerini uzun uzun
dudaklarına kaysın gözlerim suçlu ve kaçamak...
izin ver sevgili
bir çift lafına muftaç bekleyeyim günlerce sesini
gözlerim kurak topraklar gibi kavrulmuşken
bardaktan boşanırcasına ağlayayım
imkansızlığını yüzüme vuran yağmursuz gecelerde
izin ver sevgili!
izin ver de doymak mümkün olmasın
bende her gün bitiminde bıraktığın hayale
gözlerim açık gitsem de olur
gün gün tükensem de bir an gözlerinle buluşabilmenin hayaliyle.
alacaksa seni benden ve bir daha hiç geri vermeyecekse
etmesem de olur o iki kelimeyi..
yokluk,
yokluğun,
bu ses yokluğunun sesi
bu ses yokluğunun sonu olmayan zifiri dehlizlerin
orta yerinde bırakır gibi gelen sessizliği.
duyuyor musun sevgili
yokluğun iliklerime işliyor
bir şeyler kollarımdan tutup
sürüklüyor sana beni
dizlerim kan içinde,
ellerimde olmayışının kimsesizliği..
sana geldim sevgili
açma kapını
izin ver dindiremeyeyim bu hasreti
yokluğun ve senden yoksunluğum günlerdir aç bir köpek gibi
kemirirken bedenimin her bir zerresini
seni sevmenin tadına varayım
söyleyemesem de nefesin alnıma değdiğinde ağzımda sıralanan kelimeleri...