Bu sabah evden erken çıktım
Ve bütün telefon kulübelerine uğradım şehrin
Ayakkabı boyacılarıyla konuştum,
Dükkanları dolaştım...
Kol kola gezen sevgilileri
Seyrettim uzun saatler...
Bu sabah evden erken çıktım
Ve hiçbir kaldırım taşı çizgisine basmadan
Sensizliklerinde yürüdüm şehrin...
Dilencilere sadaka verdim
Başıboş pastanelerde oturdum...
Ve şehrin bütün sinemalarındaki
Bütün filmleri izledim bugün.
Mutluluk tezgahları açmak isterdim sokaklara
Oysa ki cebimde göz yaşlarımdan başka
Hiçbir şeyim yoktu...
Köşe başına yeni bir musluk yapmışlar,
Hayal akıyor
Su içenlerin yüreğine...
Ben hayalleri
Yağan yağmurlarda buldum her zaman.
Küçüklüğümde
Renklerini sayardım
Hayallerden sonra çıkan gökkuşağının.
Büyüdükçe
Birer birer yitirdim
Gökkuşağının renklerini.
Artık,
Ne yağmur yağıyor
Ne de,
Güneş açıyor zavallı yüreğimde
Ben seni buldum
Bu şehrin sensizliklerinde!
Ruhumda çınlayan bir umut notası oldun
Yokluğunda...
Hani,
Otobüse binerken,
Yürürken,
Adres soran bir adama
Gideceği yeri tarif ederken,
Salıncakta sallanan bir çocuğa bakarken,
Bir dostun omzuna başını yaslarken,
Öylesine kitaplar karıştırırken bir kitapçıda,
Gülerken,
Ağlarken,
Savaşırken,
Severken,
Sevilirken
Ne hissederse insan,
Ben de
Öylece seni hissettim
YOKLUĞUNDA...
Bu sabah evden erken çıktım
Ve bütün telefon kulübelerine uğradım şehrin...
Derken,
Hava karardı,
Akşam oldu...
Şimdi bir küçük ev,
Bir sıcak oda yeter bana;
Seni yazmaya,
Tüketmeye,
Tüketememeye,
Aramaya,
Bulmaya,
Bulamamaya...
Ve hatta,
Uzanmaya sana;
Kayan bir yıldıza uzanır gibi
Sevmeye seni
Sanki gözlerin benimleymiş gibi...
Bu sabah evden erken çıktım
Ve bütün telefon kulübelerine uğradım şehrin...