Hiç ummadığım bir anda düşüyorsun aklıma ya da hep yüreğimin derinliklerindesin; bazen tanıdık gelen esmer bir gülüşte, bazen "çocuksun sen" diyen sesin rengindesin. Böyle zamanlarda; yalancı bahara kanmış ağaçlar gibiyim; şaşkın ve biçare... Kaderime boyun eğmiş bekliyorum ölüm meleğinin gelmesini...
"Yaşam ölüme yazgılıdır" diyorum; ama o gün gelmiyor işte! Her şeye rağmen hayat devam ediyor.
An'lar, aylar ve hatta yıllar geçiyor ardından. Acıyı azaltsa da zaman, bu yaranın yok dermanı; seni anımsatan bir gülüş, bu şehrin koynunda gezindiğimiz yerler, inkar ediyor yokluğunu.
Hiç kullanılmayacak bir yürek ne işe yarar ki ve sen yoksan ne anlamı var bu yüreği taşımanın? Ateş düştüğü yeri yakıyor; mesafeler koyuyorum her bir yürekle arama; neyi, kimi beklediğimi bilmeden; beklemelerdeyim...
Çalmıyor değil kapımı, olur olmadık yerde ve zamanda mutluluk. Daha bir kaç gün önce bir dostla paşlaştığım bir an: "Keşke" dedim "bu dostumun yerinde, karşımda duran sen olaydın."
Seni sevmekten hiç vazgeçmedim... Yine geldi en sevdiğim, en sevildiğim ay; akşam serinliğinde beraber yürüdüğümüz, yağmurlarında ıslandığımız, geleceğe adım attığımız mevsimdeyiz artık; sonsuz yolculuğuna uğurladığım mevsimde...
Yaşam, hazan vurgunu; mevsimlere, kitaplara, emin bir yüreğe sığınacağım hiç aklıma gelmezdi. Öyle zor geçiyor ki bu günler, eminim bu günlerde bir gün duracak kalbim.
Tüm gençliğimin deli kanını taşısa da bu vücudum, yorgunum; sensiz geçen her an'da içimden gelmiyor yaşamak! Halbuki sen, çocuklar gibi sevinmelerimden, coşkulu davranışlarımdan ne kadar mutlu olurdun. Duygularımın en şahlanmış anında "kaybetme çocukluğunu, hep çocuk olarak kal" derdin.
Olmuyor bir tanem, sen olmayınca anlamsız yaşamak!
Hala yağmurlarda yürüyorum, ıslanmalarım sensiz olsa da; yağmur sesinde saklı biliyorum sesin, toprağın kokusunda kokun...
Hala akşam serinliğinde beraber yürüdüğümüz o yerlerde adımlarım geziniyor, döndüğüm köşelerden aniden çıkıverecekmişsin gibi karşıma...
Yokluğundan beri, hala bir kardelen çiçeğinin resmi süsler masamı...
Ve hala akşam kızıllığında seni düşünüyorum; batan her güneşe ağlıyorum. Hasretinle yaşıyorum. Yine böyle bir akşam üstü; "yokluğun ölüm" demiştim sana, "sensiz yaşamam" demiştim; "sensiz bir dünyada yaşamam" demiştim.
Yokluğunda, yaşamayı beceremiyorum bir tanem; ölümle yaşam arasında gidip gelmelerdeyim!