Önemli olan yenilginin niceliği değil niteliğidir. Bir satranç oyununda bin kere yenilir ama her yenilgiden bir ders alırsın. Zamanla bu dersler seni usta bir satranç oyuncusu yapar. Ama yenilgi her defasında senden bir parçanı alıyorsa; parmakların bir bir, ellerin, kulakların, gözlerin, beyninin seni vareden bilincini oluşturan bölümleri parça parça yitiyorsa, biz bu yenilgiye, satranç oyunundaki yenilgi türünden, aynı zamanda bir kazanım olarak bakamayız. Hele ki yenildiğiniz rakip, bir oyundaki gibi yenmenin (bilgi-beceri-yetenek-şans unsurlarına atfen) övüncünden öte; eline geçirdiği göz-kulak-el-beyinler vasıtasıyla efendiliğine efendilik katıyorsa; söylensin bana bu nasıl bir öğrenme aşamasıdır? Bırakın kaybı, ender yengilerde bile, karşı tarafın yenilgisinin bedeli üç beş altın, para, keyif aracı ya da kârdan zararken; canını, kanını, evladını, yarınını, umudunu kaybedenlerin kazandığı; şükür nimeti biraz daha iyi koşullarda kölelikse, ben buna kazanım diyemem. Ve kimseyi de bu yola sevkedemem.
Bana tarihle cevap versin birileri. Belgelerle cevap versin. Bu dünya yüzünde, savaşlarda, mücadelelerde ölenlerin, kayıpların, ölü yaşamların istatistiklerini çıkarsın. Ölenler ve geriye kalan köleler, ölenler sayesinde ne kazanmıştır, daha iyi şartlarda kölelikten başka? Kaç milyonlar ölmüştür, kaç milyonlar sefaletin dibine vurmuştur? Peki, efendilere ne olmuştur baylar-bayanlar? Efendiler nasıl olmuşta bu kadar gelişmiş, gücüne güç katmıştır? Bunca mücadeleden, kölelere ne kalmıştır, efendilere ne? Kim ne kazanmıştır, birisi cevap versin.
İnsanları artık düşünmeden harekete, kitlenin bilinçsiz eylemliliğine, aptallığın dik alasına sevketmekten geri durulsun. Mücadele başka bir yerde, başka bir biçimde sürmelidir. Kölelik sisteminin altı oyulmalıdır. Mutlu kölelikleri işaretle, ölümlere gönderilecek insanımız yok bizim.
İşçi sınıfının örgütlenmesinden, mücadelesinden bahsedilmekte; her şeyden önce bu işçi sınıfı meselesine bir açıklık getirilmelidir. Sene 1800-1900 değil, 2011 Ve dünya yüzünde egemen efendiler tarafından sömürülen kitlenin adı işçi sınıfı değil. Hatta sömürü aracı emek bile değil. Bunlar belki ikinci ya da üçüncü sınıf sömürü aracı ve biçimi sayılabilir ancak. Şimdilerde dünya, işçilerin değil, o işçileri kullanarak işsizlerin sömürüldüğü bir yerdir. İnsanlar emeklerinden değil, alışkanlıklarından, bağımlılıklarından, düşüncelerinden, tutkularından, inançlarından, tabularından, aidiyetlerinden, algılarından, korkularından, cesaretlerinden, evlatlarından, ailelerinden, giysilerinden, yediklerinden, konuştuklarından sömürülüyor. Sendikalaşma, grev hakkı, çalışma saati vs. türünden daha iyi şartlarda işçilik-kölelik için mücadele, bugünün dünyasında yaşayan insanların hedef mücadelesi değildir.
Efendiler artık o eski efendiler, köleler o eski köleler, dünya o eski dünya değil ama ne yazık ki; hâlâ eski dünyada kalmış düşüncelerle bugünü açıklamaya çalışan ve yarına gönderme yapanlar var. Söylediklerimi duyabileceklerini sanmıyorum. Olsun, duyması gerekenler onlar değil zaten.
Nilüfer Aydur