Yeni İnsan, Yeni Dünya İçin Elele

Bugün tartışılması gereken, teskereye evet mi, hayır mı sorusu değildir, içinde bulunduğumuz çaresizliğin gerçekten bir çözümü var mı, yok mu sorusudur. Demokrasilerde çare tükenmezmiş palavrasını bir yana bırakıp, demokrasinin günü birlik oyalayıcı çözümlerinin, politikacıların oyun bahçesindeki oyuncakları olduğunu görerek, kendimize, akıllarımızla çelişkiye düşmeyecek çareler üretmeliyiz.

yazı resim

Sayın başbakanımı anlamak için büyük bir çaba gösterdim geçen gün. Onun, tv denen yayın organı vasıtasıyla günah çıkarışına tanıklık eden bir vatandaş olarak yüreğim burkuldu inanın. Uğrunda hapislerde yattığı şiirleri okurken, bugünlere hazır mıydı acaba diye düşündüm hüzünlenerek. Zavallı idealizm... Kendini tartacak bir teraziyi asla bulamayacak.
İşte bir teskere daha geldi oturdu memleketimizin gündemine. Yine sakal, yine bıyık.... tükür tükürebilirsen. De ki haklı itirazını yükselttin, barış gücü adı altında ilerleyecek sessiz işgal ordusuna katılmadın; de ki insanlığını konuşturup, ‘’sadece yardım kuruluşlarımızla gideriz savaş alanına, silahlı güçlerimizle gitmeyiz’’ diye direndin ve geçirmedin teskereyi, ne olacak? Düşünelim bakalım... Her şeyden önce şurası kesin, sen olmadan da ilerleyecek o güç biliyorsun. ‘’Varsın ilerlesin, ben bu pisliğe bulaşmam’’ diyecek cesareti gösterdin ve silahlı kuvvetlerinin bütün techizatını edindiğin ABD ve İsrail’e sırt çevirdin; peki olacaklara hazır mısın? İçeride bozuk ekonominin ve eşitsizliğin beslediği terörün, dışarıdan alacağı desteğe karşı mücadele edebilecek misin? Bunu bir iç savaşa dönüştürmeden, ekonomik ve siyasal kararlılıkla, yani istikrarla durdurabilecek misin? Peki ya, yeni bir Ortadoğu yaratmaya soyunmuşların, ilerleyişine ve sıranın sonunda sana gelişine engel olabilecek misin? EFENDİM! Duyamadım... Bunun bir çaresi mi var? Bir tür devrimden mi bahsediyorsunuz yoksa, peki kiminle, kimlerle? Yeni nesil İslam devrimcilerine ne dersiniz, Ali Bulaç’lar, İsmet Özel’ler, Nihat Genç’ler uygun mu? Ya Küba örneğine ne demeli; topraktan yeni bir halk yaratıp, bu halkı da nükleer bir silahın üstüne oturtmak çözüm getirir mi? Ya da ‘’Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur’’ deyip, ırksal bir temele mi dayanmalı tepeden inme ihtilalimiz? Zor sorular bunlar biliyorum ama artık zamanı geldi, ya bir çözüm üretmeli ya da düşüncelerimizi susturup, yeşerebildiğimiz kadar yeşerip sonra da kendimizi saman alevinde yanabilecek kadar kurumaya terk etmeliyiz.
Bugün tartışılması gereken, teskereye evet mi, hayır mı sorusu değildir, içinde bulunduğumuz çaresizliğin gerçekten bir çözümü var mı, yok mu sorusudur. Demokrasilerde çare tükenmezmiş palavrasını bir yana bırakıp, demokrasinin günü birlik oyalayıcı çözümlerinin, politikacıların oyun bahçesindeki oyuncakları olduğunu görerek, kendimize, akıllarımızla çelişkiye düşmeyecek çareler üretmeliyiz. Bu çarkın içinde kaybolmanın bedelini ödemekte olan bütün ideolojilerin dışında, yeni bir yöntem bulmanın peşine düşmeliyiz. Silahla ya da silahsız işgaller altında ele geçirilmiş maddi varlıklarımızın ötesinde, benliklerimizi işgalden korumanın yollarını bulmalıyız. Her türlü yaftadan arınmış, sadece insan yanlarımızla birbirimize ulaşmanın erdemini keşfetmeliyiz. Bugün tükenmekte olan insanlık değildir, insanlığı kuşatan köhne dünya düzenidir. Her türlü siyasal akım ve ideolojisiyle hem de... YENİ İNSAN, YENİ DÜNYA İÇİN ELELE...

Başa Dön