Bitkisel hayat ile beyin ölümü farklı şeylermiş. Bitkisel hayatta beyin sapında kan akışı varken beyin ölümünde yokmuş ve beden her saat ölüme gidermiş organları birer birer iflas ederken. O yüzden organların kısa sürede bağışında ikna etme yolunda hızlı çalışırmış doktorlar. Bir kitap okuyorum yazarı Canan Tan. Kitabın adı “En son yürekler ölür”. Beni bu düşüncelere yönelten kitap mıydı yoksa? Yoksa tam tersine kuantum mu beni bu düşüncelerim nedeniyle kitabı okumaya yönlendirdi? Kitap henüz bitmedi. Ancak hangisi can? Beyin mi, yürek mi, hangisi derken Mevlana’nın dizeleri aklıma geliyor “Ben dostlarımı ruhumla severim, o ne durur, ne de unutur”. Ruhumuz, ölünce bizi terk eden, ruhumuz mu, yoksa alıp götüren bir bilinmeze, ya da şu an bilemediğimize?
Kayboluşum sürüyor...
Yanıtlarını alamayacağım ve bulamayacağım bir yolda neden ısrarla yürüyorum ki? Ben, benden öte bana neler hissettiriyor ve düşündürüyor, aslında onun peşine düşmeliyim. Yarım asırlık ömrümde nereden nereye geldim? Bilirim yıldızlar yol göstermez insana, sadece aydınlatırlar yolunu. Gideceği yöne insanoğlu kendi karar verir. Kimi zaman bir şelaleye koşar, kimi zaman bir nehre, kimi zaman bir denizde bulur kendini kimi zaman bir ormanda ve belki çorak bir bozkırda. O halde kayboluşum sürmeli mi? Neden ısrarcıyım kaybolma yolunda?
Ara sıra hayat denilen yolculuğumda ki bu yolculuğa tek başıma çıkmadım ben. Şanslı insanoğullarındandım, anneciğim yanımdaydı ben doğarken, erkek doğmadım diye üzülse de babacığım da yanımdaydı 6 aylıkken ilk ona seslenişimden itibaren “Baba karnım”. Zaman o kadar çabuk geçti ki, ne annem ne de babam sorularıma yanıt veremez oldular. Öyle büyüdüm ki bu sorularıma ben dahi yanıt veremiyorum. Kim buldu ki sorularının yanıtını? Bulan var mıdır? Yoksa hep arayışından vaz mı geçer insanoğlu? Ya da sormaz, kaybolmamak için?
Doğa dediğim güzel alan, duygularım, en güzeli bahar misali aşk. Bahar gibi geçer mi? Hercai.
Sevgi, gözlerimin ışıldadığı, yüreğimin en güzel ritmiyle taçlandırdığı duygularım. Meltemden poyraza gider mi eserken benliğimde, dönüşür mü zamanla sevgim nefrete?
Kin, ne kadar uzak tutmaya çalışsam da bedenimden, yüreğimden, beynimden, anlık hortum misali çeviriverir paçavraya beni. Bıraktığı yıkıntılar arasında hava ılık ılık eser sıyrıldığımda.
Hüzün, için için yağan yağmur misali, arada hızlanır, arada durulur. Kimi zaman yağıp geçiverir sağanak misali, kimi zaman dur durak bilmez günlerce yağar içten içe.
Nefret, yağan kar ardından ayaza çeviren don misali, yüreğimi de dondurur, kaskatıdır yüreğim o an, kısa da olsa çözülene kadar kaskatı.
Doğal hallerimden hep baharı sevmişimdir, şimdi anlıyorum neden…
Yolculuğum sürerken sorulara takılmaktan vazgeçtim, cevabını bulamayacağım sorularda ısrarcı olmak niye? Can, canım, ruhum, hem beynim, hem yüreğim, belki biraz bedenim, benim ben ve ben hep baharı sevdim…
Sorularda ısrarcı değilim, ben hep baharı sevdim... Baharın ılık ılık meltemi, ısrarcıyım sende bilesin…
Leyla Ünal (11 Aralık 2013)