Bodrumda trafik kazası geçirmeden önceki üç yıla gitmek istedim. Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışıyordum. Bodrumu bilenler bilir şimdiki Adliye Binasının yanında hemen bitişiğinde Karayollarının misafirhanesi vardı. Pansiyon tarzı konuşlandırılmış blok odalar, odalar içinde banyo ve tuvaletleri ve ortak kullanıma ayrılmış mutfak ve yemekhane. Koruluk gibi çam ağaçları arasında mütevazi bir misafirhane aslında bakımevi. Hemen bitişiğindeki şimdiki adliye binasının yanında da mezarlık vardır. İşte bilmem o mezarlık mı yoksa doğal yapısı nedeniyle mi çok akrep olurdu. Geceleri ışığı kapatmadan uyurduk. Sohbetlerimizde seyrettiğimiz filmlerden ötürü akrep sokarsa ne yaparız diye konuşuyorduk. İşte biraz kanatıp bir kuşak ya da kemerle sıkacaksın, zehri emip tüküreceksin ve hemen hastaneye gideceksin tarzında sohbet. Yanımızda genç delikanlılar vardı, gülüşerek popomuzdan sokarsa da belimizi mi sıkacağız dediler. O sabah çocuklardan biri pantolonunu giyerken akrep poposundan sokmuş, bir bağırış koşuşturma oldu ve hastaneye gittiler, o gidiş gidiş geri dönmediler.
O üç yıl Bitez kavşağından ana yola çıkar sahillere giden dolmuşlara binerdik. Böylece tüm yarım adayı gezmiştik. İşte o yıldı Bitez de yalısına varmadan Halilim aman koptu kıyamet türküsünün dilimden düşmediği. Türkünün öyküsü beni çok etkilemişti. Çerkez kaymakamın Gülsümü elde etmek için Halile oynadığı oyun. Türküde Burası da asfalt değil Halilim aman Bitez yalısı kısmındaki asfaltın Aspat olduğunu yıllar sonra öğrenecektim ve Aspatın Bodrumda bir mevki olduğunu, Bodrumluların çoğunlukla denizci olmakla beraber Halilin denizci olmadığını. İşte o yıllardır benim Ege türkülerine aşık olduğum.
Bu yıl Türkbükü Hebil koyunda evi olan Zülfü Livanelinin Biteze taşındığını öğrendim. O nedenledir ki zaten aklıma Livanelinin Son ada romanı bana Bodrumu anımsattı. Bodrum son yarım ada, aslında belki de Datça son yarım ada olacak, belki Marmaris, belki tüm yarım adalar, sahiller betonlaşırken, rant adına ormanlar yakılır talan edilirken insanın elinden bir şey gelmemesi ne acı!
Ben sadece inşaat mühendisi olmam değil aynı zamanda karayolcu olmam nedeniyle de biraz çelişkili durum yaşıyorum. İngilizcesi Civil Engineering Medeniyet Mühendisliği olan mesleğim gerçekten de medeniyet mi götürüyor, medeniyet dediğin ne? Şairin dediği gibi Tek dişi kalmış canavar mı, yoksa o canavar insanın ta kendisi mi? Yolun her gittiği yere medeniyet mi gidiyor, yoksa betonlaşıyor mu? Arsız doyumsuz insanoğlu ne zaman doyacak?
Hadi anlarım Ankaralılar denize koşsun kaplumbağalar gibi, İstanbulun denizi mi yoktu? Bodrumun kaçınılmaz geleceği İstanbul'unkiyle benzer mi? Yollar yetmiyor, katlı yol yap, katlı yol yapınca bina kat sayısını artır, artırınca nüfus artsın, ağaç kes, boş alanları imara aç, çevre kirlensin ve kaç başka adalara, yarım adalara. Peki nasıl duracağız, bizi kim durduracak?
Devam edecek