içimdeki boşlukta çırpınıyor adın
çarpıyor kayıp anılar
ıssız duvarlara
yokluğun hıçkırıklarla
vuruyor yosunlu kıyılara...
kanatıyor
paslı hançeriyle
yaralı ruhumu
kınından çekilmiş ayrılık
ve adı konmamış masaldan
geriye kalan
bir safran yüzlü hazan
bir de genzimde tuzuyla yalnızlık
dön bir bak!
işgal edilen kentin ayazında
çırılçıplak bir dal savrulup
nasıl sürükleniyor yağmurlarla
uzak diyarlara...
ne acılar biliyor acı olduğunu
ne de çoğalan sancılar!
oysa
aklımın kıvrımlarında hala o yâr
ve avuçlarımda
her gün yeniden yeşeriyor sonbahar
git!
ya da gitme
son bir kez daha bak
loş karanlıkta
kan otur/an gözler benim değil nasılsa
ve ben değilim
kapıdan sızacak ışığı bekleyen
umutla…
şimdi!
eylül kuşanan yüreğim
depremle sarsılırken
yüzümün sokağında kavis çizen hasret
birikiyor
kokunu bıraktığın yastığa…
]