Üstünlük Kimin Hakkı?

İnsanlar genellikle üstünlüğü dış görünüşte ya da dünyevi başarılarla ilişkilendirirken, Kuran bunun yerine insanın ahlaki duruşunu, Allaha olan bağlılığını ve sorumluluk bilincini ön plana çıkarır. Toplumda sıkça dile getirilen bir başka mesele, keramet gösterdiği iddia edilen kişilerin üstünlüğü konusudur. Oysa Kurana baktığımızda, evliya olarak nitelenenlerin herhangi bir keramet sergilediğinden söz edilmez.

yazı resimYZ

Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla
Kuran-ı Kerim, insanlık tarihine ve bireylerin yaşamlarına rehberlik eden bir hidayet kitabıdır. Hucurât Suresi 13. ayet, üstünlüğün insana atfedilen soy, zenginlik veya makam gibi dünyevi unsurlarla değil, kişinin Allaha olan yakınlığı ve takvasıyla belirlendiğini açıkça ifade eder:
"Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır."
Bu ayet, toplumsal değer yargılarını sarsan bir ilkeyi gündeme getirir. İnsanlar genellikle üstünlüğü dış görünüşte ya da dünyevi başarılarla ilişkilendirirken, Kuran bunun yerine insanın ahlaki duruşunu, Allaha olan bağlılığını ve sorumluluk bilincini ön plana çıkarır.
Toplumda sıkça dile getirilen bir başka mesele, keramet gösterdiği iddia edilen kişilerin üstünlüğü konusudur. Oysa Kurana baktığımızda, evliya olarak nitelenenlerin herhangi bir keramet sergilediğinden söz edilmez. Aksine, Allahın dostlarının tanımı şöyledir:
"Haberiniz olsun; Allahın velilerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar, iman eden ve takvaya ermiş olanlardır." (Yunus 62-63).
Bu bağlamda, üstünlüğün ölçütü yine takva ve iman olmuştur. Şeyhlerin veya tasavvufi liderlerin mucizevi işler yaptığına dair inanışlar, Kuranın açık öğretisiyle çelişir. Çünkü mucizeler yalnızca Allahtan gelir ve Peygamberler bile kendi başlarına mucize gösterebilecek bir güce sahip değildir. Enâm Suresi 109. ayette bu gerçek şöyle ifade edilir:
"Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: 'Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.' Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?" Bu ayet, insanların mucizelere olan beklentilerinin yanlış temellere dayandığını ve imanın ancak Allahın dilemesiyle gerçekleşeceğini vurgular.
Tasavvuf geleneğinde sıkça dile getirilen "keramet" kavramı, kimi zaman kişilerin olağanüstü yetenekleri olarak algılanmıştır. Ancak Kuran perspektifinden baktığımızda, en büyük keramet istikamet üzere olmaktır. Yani, Allahın emir ve yasaklarına sadakatle bağlı kalmak, doğru yolda yürümek ve Kuranın rehberliğinde bir hayat sürmektir. Hayatının hiçbir döneminde Kuranın yeterliliğine inanmayan veya Kurandaki İslamı referans göstermeyen bir kişi, kim için veli olabilir? Kuranın rehberliğini dikkate almayanlar, insanları yanlış bir üstünlük algısına sürükler. Oysa Allah, insanları sadece takvalarıyla değerlendirir ve üstün kılar. Kuran, insanlara hayatın her alanında rehberlik eden bir kitaptır. Bu rehberliği yeterli görmeyenler, başka kaynaklara ve kişilere yönelerek bir tür sapma içine girer. Oysa Allah, Kuranı en kapsamlı rehber olarak göndermiştir:
"Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık." (Enâm 38).
Kuranın rehberliğine iman etmek ve onun yeterliliğini kabul etmek, bir müminin en temel görevlerindendir. Allaha yakın olmak, keramet göstermekten veya insanları etkileyen sözler söylemekten değil, yalnızca Allahın rızasını gözetmekten geçer. Sonuç olarak, insanın Allah katındaki değerini belirleyen şey dünyevi başarılar, toplumsal statü veya olağanüstü işler değildir. Üstünlük yalnızca takva ile ölçülür. Hayatımızın merkezine Kuranı ve onun rehberliğini koyarak, gerçek anlamda üstünlüğe erişebiliriz. Şeyhlerin keramet gösterdiği iddiası veya mucizelerle iman etmeyi bekleyenlerin yanılgısı, Kuranın açık öğretileri karşısında anlamını yitirir. Unutulmamalıdır ki, En büyük keramet, istikamet üzere olmaktır.

Başa Dön