ilk defa kestane mevsiminde köz geldiğim
çehresi bizsiz bozulmuş başşehir terminali
kocalarına iki şişte bir düğüm atan kadınlar
dizi dizi koltuklarda
kayıp
perona çocuk düşenler, şehirlerden düşenler
ayakkabı sarılmış karton yastıkta uyuyarak üşüyor
çok katlı çığırtkanların ağzı şehir
kalabalık, çok kalabalık…
şehirden tuttuğu gibi otomatik tren beni diplerine çekiyor
içinden içine otelin odasının
zaman ne zaman donmuştur ki
sağa sola dönüyorum olmuyor
dönmeliyim kendime bellediğim saçlara
bir yabancı gibi dönmeliydim
çığırtkanların ellerinden kurtulmuş ilk otobüsle
nasılsa kimse hatırlamaz buralarda kimseyi…..
yüzüme çarşafsız battaniyeyi saçları
gibi uzatırken saat on biri hala saymada
kızım uyur, üstünü sevgilim örter
kaldığım şehre yol ilk defa bitmez….
ayrılığım şimdi güvercin
kalbim şapkada unutulan tavşan
sihirbazın seyircilerden sakladığı
ışıklar hemen sönsün!