Demokrasi, genellikle devletlerin yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, her türlü organizasyonda ( bir sendika, bir siyasi parti, bir okul derneği,.. vb.) kullanılabilecek olan bir idare şeklidir. Bu çalışmada da, kelime anlamıyla “halk zümresinin iktidarı” demek olan bu kavramın, Türkiye’de güncel hayat içindeki işleyişi incelenecek; bu noktada da Türk-İş Sendikalar Konfederasyonu örnek olarak kullanılacaktır.
Türkiye tarihinde Türk-İş, demokrasinin temellenmesi için kapitalizmin içinden, sistemli bir işçi hareketinin patlak vermesi gerektiğini savunan Wood’a karşıt görüş olarak öne sürülebilecek güzel bir örnektir. “Ülke çapında hemen hemen tüm işkollarını kapsayan ilk örgütlenme” olarak tarif edilen ve 1952 yılında oluşturulan konfederasyon, günümüze kadar, devletle ve hükümetlerle “işbirliği” yapmış olmak sebebiyle eleştirilmiştir.
Türk-İş’in, bir konfederasyon olarak, sınıf temelli örgütlenme yerine, milliyetçiliği ön plana çıkaran, anti-komünist bir tutum sergilediği görülebilir. Yüksel Akkaya, bu tavırla, işçilerin sınıfsal temelde düşünmeleri engellenmeye çalışıldığını söylemektedir. Yıldırım Koç da bu noktada, “Sosyalist nitelikli bir programı benimseyen ve ‘işçi’ ‘çalışan’ veya ‘emekçi’ kimliğini öne çıkaran siyasal örgütlenmeler (…) işçiler tarafından benimsenmedi” demektedir.
Konfederasyon, kurulduğu 1952 yılından 1960’a kadar Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında kalmıştır. İşçilerin çoğunun DP’yi desteklediği, partinin de onların desteğini alabilmek için, bu sınıfa çeşitli haklar ve özgürlükler verdiği söylenebilir. Ancak DP bu dönemde, sendikaları kendi çizgisinde politize etmeye çalışmıştır. DP’nin, bu üst örgütü, “işçilerin resmi temsilcisi olarak tanımaktan çok, kendi siyasal iktidarına bağımlı kılmak için çabala[dığı]” söylenebilir.
Hükümetten bu kadar baskı gören konfederasyon, ülkeyi darbeye taşıyan sürecin sonunda, 27 Mayıs’a destek vermiş, DP’li olduğu bilinen Başkanını ve Yönetim Kurulu üyelerini ihraç etmiş, Başbakan Adnan Menderes’e bağlılık mesajı gönderdiği için Genel Sekreterine zorunlu izin vermiştir. Türk-İş’in, açıkça destek verdiği tek antidemokratik uygulama bu değildir. Konfederasyon, Türkiye tarihinde darbe olarak nitelediğimiz 12 Mart’a ve 12 Eylül’e de açıkça destek vermiştir.
Türk-İş Başkanlar Kurulu 12 Mart’tan sonra, “Bugüne kadar, Anayasa düzenine, dolayısıyla demokratik rejime bağlılığın en güzel örneklerini vermiş bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, duruma, ortada hiçbir sebep yokken müdahale ettiğini söylemek mümkün değildir” açıklamasını getirmiştir. 12 Eylül askeri darbesinin ardından da benzer bir açıklama gelmiş, Türk-İş Yönetim Kurulu “ 12 Eylül’den sonra, yurdumuzun en büyük işçi kuruluşu olarak Milli Güvenlik Konseyi’ne yardımcı ve destek olmayı bir vatanperverlik saymaktadır.” demiş ve Türk-İş Genel Sekreteri ( Sadık Şide ) askeri yönetimin Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini ifa etmiştir.
Buradan da görülebileceği üzere; demokrasinin işlemesi, işçi sınıfının, kapitalizmin karşısında ayakta kalabilmesi için bir yol olarak öne sürülen sendikalar, Türk-İş örneği üzerinden ele alırsak, Türkiye’de sağlıklı bir gelişme evresinden geçememiştir. İşçi sınıfına devrim için gerekli olan dinamizmi, Türk-İş gibi konfederasyonların veremeyeceği açıktır. Ayrıca, antidemokratik uygulamaların en başında sayılabilecek askeri darbelere, ülkede her görüldüğünde destek veren, açık ve net bir şekilde ordunun yanında, ona destekçi bir tavır alan bu konfederasyonun “demokrasi” bilinci de tartışmalıdır.
Türkiye"de Demokrasi
Türkiye'de demokrasinin oluşumu ve evrimi erken cumhuriyet döneminden itibaren tartışmalı bir konu olmuştur. Burada da bu mevzu Türk-İş Sendikalar Konfederasyonu örneği üzerinden analiz edilecektir.