O cemal
alevleri yatağından söküp alan susuz şehrin çehresi
bir gömüden ansızın pırlanta edasıyla sarkıverdi boşluğa
geliyordun ya ağır ağır şeref ve izzet de peşinsıra
aşkın çalınan heykeli Sen heybet dağlarını yürütürken
eyy Can
o gözler o cemal
meğer meğer
ipek nehirlerin medcezirinde yandı her seher
ve soygunlar saklı kaldılar
O celal
Ve durdurak bilmeyen dua dilinde
kehribar hüzünler ah’larını bıraktılar suya
Elif’im sen bir mıh gibi çakıldın ya ruhuma
Ve otağımda gezinen ağrılı tutkuya
nun gibi kıvrıldı hayallerim,
mim gibi çelimsizdim
bir bıraksan sarılsam ayaklarına
ahh ellerim kilitlendi kaldı kör boşluğuna
eyy Can
bağlarına asma kilit vurulmuş
bu kuraklarda cayır cayır salgınlar
O hilal
ki cilveleri hiç susmadı hiç durmadı hiç yorulmadı
hüzne saplı gibi kaçıncı sefer sürüyordu bu çorak toprağı
gönül dalgaları elinde şahlanmasaydı
Mesafeler ardından gizini sayıklamasaydı
zümrüt kirpiğe asılı kalmazdı titrek bakışım
ahh bir baksan geçerdim karşı yakaya
derin bir yokoluştan eğilip kalkardım
eyy Can
asmaları kırdı geçirdi bu talan
O kemal
Yusuf’u yirmi gümüşe sattı köle diye
deli bir rüzgar oldum Süleyman’ın emrinde
Zebur’u Davud’dan dinleyen kuş ben idim
karşında Tur-i Sina sen de Musa mı idin
belki Osman’ın hayasından bir lahza
yaslanıştı belki Eyyüb’ün sabır taşına
semada seni duyan sözler semada
Hu’nun sırrını söküveren bir nakış
İsa doğmuş gibi kucağında şahlanmış
eyy Canan
az daha ölüm telef olacak aşkından
ve bu asmalarda hala kapkara yangın
bu bağlarda kaldı günüm gecem yarınım