Şükretmenin İman ve İhlas Üzerindeki Önemi: Allaha Yönelmenin Bilinci

İnsan, hayatının her anında çeşit çeşit nimetle karşılaşır. Bu nimetler genellikle aracılar vasıtasıyla ulaştığından, insanlar bu nimetlerin kaynağını çoğu zaman aracılarda arar ve onlara şükran duyar. Oysa Kuran, bu minnettarlığın ve şükrün yalnızca Allaha yöneltilmesi gerektiğini öğütler. Çünkü gerçek nimet sahibi, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Rızık Vereni olan Allahtır. Bu bilinç, insanın imanını pekiştiren, ihlasını artıran bir anlayıştır. Kuranda şükretmek, nimetlerin kaynağının Allah olduğunun farkına varmak ve bu şükranı kalben ve dille Allaha ifade etmek olarak tanımlanır. Şükretmek, yalnızca Allaha kulluk eden bir müminin imanını gösterecek en önemli tavırlardan biridir. Bakara Suresinin 172. ayetinde bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: > "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'a şükredin." Bu ayetten anlaşıldığı gibi, Allaha şükretmek, şirk koşmadan yalnızca Allaha kulluk etmenin bir şartı ve göstergesidir. Yalnızca Allaha şükreden bir insan, tüm nimetlerin Allahtan geldiğini, her şeyin Allahın iradesi ve kontrolü altında olduğunu bilir. Bu bilinç, kişiyi şirkten uzaklaştırır ve katıksız bir imana yöneltir. Ancak, insanlar arasında yaygın bir yanlış anlayış, nimetlerin sebep olan kişi veya maddelere bağlanması ve onlara şükredilmesidir. Bu tutum, Kuranda müşriklerin temel bir özelliği olarak belirtilmiştir.

yazı resimYZ

İnsan, hayatının her anında çeşit çeşit nimetle karşılaşır. Bu nimetler genellikle aracılar vasıtasıyla ulaştığından, insanlar bu nimetlerin kaynağını çoğu zaman aracılarda arar ve onlara şükran duyar. Oysa Kuran, bu minnettarlığın ve şükrün yalnızca Allaha yöneltilmesi gerektiğini öğütler. Çünkü gerçek nimet sahibi, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Rızık Vereni olan Allahtır. Bu bilinç, insanın imanını pekiştiren, ihlasını artıran bir anlayıştır. Kuranda şükretmek, nimetlerin kaynağının Allah olduğunun farkına varmak ve bu şükranı kalben ve dille Allaha ifade etmek olarak tanımlanır. Şükretmek, yalnızca Allaha kulluk eden bir müminin imanını gösterecek en önemli tavırlardan biridir. Bakara Suresinin 172. ayetinde bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
> "Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'a şükredin."
Bu ayetten anlaşıldığı gibi, Allaha şükretmek, şirk koşmadan yalnızca Allaha kulluk etmenin bir şartı ve göstergesidir. Yalnızca Allaha şükreden bir insan, tüm nimetlerin Allahtan geldiğini, her şeyin Allahın iradesi ve kontrolü altında olduğunu bilir. Bu bilinç, kişiyi şirkten uzaklaştırır ve katıksız bir imana yöneltir. Ancak, insanlar arasında yaygın bir yanlış anlayış, nimetlerin sebep olan kişi veya maddelere bağlanması ve onlara şükredilmesidir. Bu tutum, Kuranda müşriklerin temel bir özelliği olarak belirtilmiştir.
Kuran, şirki Allaha ortak koşmak olarak tanımlar ve bunun en büyük günahlardan biri olduğunu vurgular. Şirk koşan kişiler, sahip oldukları nimetleri Allahın yarattığı vesilelere bağlar, onlara minnet eder ve onları ilahlaştırır. Ankebut Suresinin 17. ayeti, bu yanlış anlayışı açık bir şekilde eleştirir:
> "Siz yalnızca Allah'tan başka bir takım putlara tapıyor ve bir takım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin."
Bu ayet, insanın gerçek rızık vereni olan Allaha yönelmesi gerektiğini vurgular. Müşriklerin aksine, müminler yalnızca Allaha şükrederler. Kendilerine bir nimet ulaştığında bu nimetin kaynağını Allahta arar, Ona minnettar olurlar. Kuran, bu bilinci taşıyan pek çok peygamberin örnekleriyle doludur.
Kuranda, Allaha şükreden elçilerin örneklerine yer verilir. Örneğin, Elçi Süleyman, kendisine verilen nimetler karşısında şükrünü yalnızca Allaha yöneltmiştir. Neml Suresinde, Allahın dilemesiyle gerçekleşen olağanüstü bir olay karşısında Süleymanın tutumu şöyle aktarılır:
> "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani'dir, Kerim olandır." (Neml Suresi, 40)
Bu ayetten açıkça anlaşıldığı gibi, Elçi Süleyman, nimeti gerçekleştiren aracılara değil, bu nimeti gönderen Allaha şükretmiştir. Bu tavır, bir müminin imanını ve ihlasını ortaya koyar. Benzer şekilde, Elçi İbrahim de Allaha şükreden ve hiçbir şekilde şirk koşmayan bir elçi olarak tarif edilir. Nahl Suresinde bu durum şu şekilde ifade edilir:
> "Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. Onu seçti ve doğru yola iletti." (Nahl Suresi, 120-121)
Şükretmek, kişinin Allaha olan teslimiyetini artırır ve şirke düşmesine engel olur. Kuranda, şeytanın insanların şükretmez hale gelmesini hedeflediği açıkça belirtilmiştir:
> "Dedi ki: 'Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.'" (Araf Suresi, 16-17)
Şeytan, insanları Allaha şükretmekten uzaklaştırarak onları şirk koşmaya ve nankörlüğe sürüklemeye çalışır. Ancak aklını ve imanını kullanan bir mümin, bu tuzaklara düşmez. Çünkü mümin, her nimetin Allahtan geldiğinin bilincindedir.
Duygusallık, insanı şirke sürükleyen bir diğer etkendir. Özellikle merhamet, şefkat ve üzüntü gibi duygular, kişinin aklını kullanmasını engelleyebilir. Örneğin, bir yakınının ölümüne duyulan aşırı üzüntü, kişiyi Allaha isyana ve şirk koşmaya yönlendirebilir. Oysa bir mümin, ölümün de Allahın bir hükmü olduğunu ve masumlar için bir kurtuluş kapısı olduğunu bilir. Bu bilinçle hareket eden bir kişi, duygularını kontrol altına alarak şeytanın vesveselerine kapılmaz.
Şükretmek, mümin için yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda imanını pekiştiren ve ihlasını artıran bir davranıştır. Nimetlerin kaynağını aracılarda değil, Allahta aramak, insanı şirke düşmekten korur. Kuranda övülen insan modeli, her durumda Allaha yönelen, Ona şükreden ve şirkten uzak duran kişidir. Bu bilinç, müminin hayatını hem bu dünyada hem de ahirette anlamlı kılar. Allaha şükreden bir mümin, yalnızca Ona kulluk eden ve yalnızca Ona teslim olan bir kuldur. Şükrün bu derin anlamını kavrayan insan, Rabbine olan bağlılığını artırır ve şeytanın tuzaklarından korunur.

Başa Dön