Bulanık bir nehrin sularına baktığında da
görebilir pekala insan, deniz mavisi düşler;
ve bazen de bulanık mavisine düşer denizin
içinde yaşattığı umut rengi düşler...
Öldürmeyen intiharları denemekle
bizi yüreğinde öldürenleri yaşatıyoruz hep,
ki bir gün ortak intiharlarda buluşmak için
yaşamak adına ölmek diyoruz.
Bilirim,
hiç tanımadığım insanların hayat gemileri için
bir el sallayıştan ötesi değil
yüreğimdeki enkazdan kaçırılan harflerin
sayfalardaki renksizliği.
Terk edilmiş o kadar çok insan var ki,
terk edenini öldürememiş
içindeki intiharlarda,
terk edenlerse terk ettikleri kendilerinden
haberdar bile değil henüz...
Yüreğin susması şairliğin ilk hecesiydi de
ben mi görmemiştim
mutlu şiirler yazarken mutsuz bir kalemle!
Ne çok isterdim
kanadı kırık bir martı olmayı,
ya da önce bir kanadım olsun isterdim
can kırıklarımı taşıyacak...
Gitsem ölüm, kalsam ölüm;
soluğu kesilmiş bir ayrılıktan payıma düşen.
Hayatı sözlük anlamıyla yaşayamayacak
kadar yenik,
gerçek anlamıyla yaşadığım kadar yorgunum,
neden hep benim yüreğime saplanır
parçaları bilmem;
kalemi kırılan sevdaların...
Başkalarınca okunup altı çizilmiş
sözcükleri gibiyim yasak bir kitabın,
söyleyeceklerim varsa da içimde
görünenler dışında;
bana çizilen sınırdan sonrası
çift yönlü bir uçurum sadece biliyorum.
Mavinin renk cümbüşünde gülemeyen umuda
biraz gri sürülse
hüzün pek mi renksiz kalır
diyorum bazen kendime.
Belki de,
belli bir süre sonra karanlığa alışması
gibi gözlerin,
yürek de yalnızlığa alışır, kim bilir...
Peki ama yüreğin gündüzüne inen gece
umudu gölgeleyebilir mi hiç,
ve sürülmüş olarak hayatın mutluluk makamından
neden hep makamsız susar yürek,
ki farksızsa eğer bir etten
neden kucaklar acıyı bir çığ gibi yürekten!...
İki yakasını bir araya getiremeyen kent,
büyük İstanbul;
söylesene ben nasıl uyurum şimdi senin kışında,
sana ölü kentliğini unutturmuş sevdamı
yatırmışken sen ölüm uykusuna!...
Ağır bir yenilginin cüzzam madalyonu
bu yatalak gülüşlerim,
yüzümdeki hüzne taktığın...
Biliyor musun
yuttuğun hayatlardan arda kalan cılız bir kılçığım ben,
ve hala boğazına takılıyorum
her nefes alışımla.
Koynunda taşıdığın sevdaların
hangi biri gülebildi ki küllerini savurmadan
rüzgarına!...
Bana herhangi bir insandan daha yabancı
olmayı seçen sevgili,
sense al götür şimdi öfkemi benden uzaklara
kulaklarına varmadan öldür çığlıklarımı,
suda beklet yaşanmış ne varsa;
yaklaştırır belki seni
bir aşkın ilk kavuşma anına...
Bırak uğruna ölümler kuşanan kanatlı şiirlerime
bulaştırdığın griye emanet
kalsın insanüstü hüznüm,
korkma griliğime ortak etmem kimseleri yar;
bilmem kaçıncı bakışın bu
yırtık bir sayfadaki kendine,
aynaları kırılmadı mı hala kuru ezberinin!...
İntihar sınırına taşınmış hayatımı
hayatından kaçırmaya devam et sen,
yağmur sonrası toprak kokuları dolduğunda içine
anla ki,
birileri hala senin yüreğine baharlar ekme
telaşı içinde;
ya da bir insan öldürmeyen bir intiharla
gerçekten ölmüş demektir...
Unutma,
hayat yabancısı olduğun
insanlarla gelir sana sevgili,
ve sen yabancılığınla gidersin hayattan!...
- orhan karın - ]