Şeytanı Sevindirme Seansları - 1

kendilerini bir filmin repliğinde unutan yeniyetme yürekler, makyajı akan sözleriyle kahramanlığa soyunuyorlar… ve kırmızı ruj artık kan tadı vermeye başlıyor gülüşü alıntı kadınların dudağında…

yazı resim

göz ucumda bir kentin yaşam telaşı var
hayat kırılarak yaşanmaya mecbur kılıyor kendini,
göz kapaklarına ağır gelen yaşları
kurutan bir yaşam yorgununu
oynuyor şimdi bu kentin bütün sarhoşları,
ve içki şişelerindeki boşluğa denk
düşmüyor acıtan boşluğu hiçbir ayrılığın…
köşe başlarında dayak yemiş küskünlükleriyle
hayatı ıskalayan düş bekçileri,
başkalarının masallarına tutunmaya çalışıyorlar;
bu kent hayatın bir masal olmadığını haykırıyor
oysa kendini kandırıyor
insanlarını inandırmışken kendi masalına…
sonbahara ihanet eden bir eylül
şair susmaları doğuruyor
yalnızca kalın kitapların avutabileceği,
içimde korkulara yatırılmış bir çocuk
korkum oluyor büyümesin diye.
yaşından büyük cümlelere yetişemiyor yaşı,
ve hayat bir mevsim daha koyuyor
yaşıyla yaşadıkları arasına…
birden cümlelerindeki nefrete ters düşen
bir şair oluyorum
bütün nefretleri üstüme çekip
yalnızlaşarak çoğalıyorum yalnızlığıma…
mevsimsiz hüzünlerle kentin iç(ler)inden dönüyorum,
kendilerini bir filmin repliğinde unutan
yeniyetme yürekler,
makyajı akan sözleriyle
kahramanlığa soyunuyorlar…
ve kırmızı ruj artık kan tadı vermeye başlıyor
gülüşü alıntı kadınların dudağında…
çarşılarda bıraktığım bir el
omuz başımda nöbet tutuyor
zamana…
zamanla aşılmıyor oysa aşarım dediğim hiçbir şey
olan aşka oluyor yine
haklı haksız kavgasında…
sığlığında boğulduğum dostluklar
kalleşçe yanılgılara gebe kalıyor zihnimde,
hiçbirine kızmıyorum
kızgın küfürler çarparlarken haklı sözlerime…
düş kırıklıklarıyla perçinlenmiş hayatımı,
ümidi kesik beklentilere sarıyorum
bir kadının git deyişini duymuyorum hiç
gel deyişini duymadığım gibi…
düşlerimde hala isimsiz şehirler
taşımaya devam ediyorum,
bir aşkın gülünecek haline ağlıyorum
sus vermeden hıçkırığıma…
ben gülemezken hayata
olur da hayat gülerse yüzüme diye
Haliç’te beklettiğim gülüşüm geliyor aklıma…
bir kadının nedensiz susuşu
ezberimi dolduruyor,
susmayı bile beceremiyorum…
ayrılığın vebali sarmışken boynunu
son bir kez sarılmak istiyor bedenime,
kollarım devrik bir enkaza hükümlü kalıyor
hükümsüzce sarmalıyor
henüz yıkımından habersiz cesedi bedenimi…
yanağımda ürkek bir öpüş can veriyor
gitme diye,
ben can veriyorum bir tren çığlığında…
ellerine diken batmış bir çocuğu hatırlatıyor
ellerimden kaçan elleriyle,
ve gittikçe uzaklarıma düşürüyor
rüzgar kaçağı saçlarını…
belki de geçtiğim hiçbir istasyondaki
özlemler bu denli batmıyor içime…
kaç vapur kaç motor geçiyor
binemiyor gidemiyor bir türlü,
yüreğine yumruk yedirtecek bir suç,
yer yarılmaz bir gerçek oluyor ayrılık,
bense inkarımın çakıl taşlarını topluyorum
beynimden,
yüreğime tezattır hükmü diyorum
hükümsüz bir ayrılığın,
ve beni ona getiren on dokuz istasyonda
yeniden yaşıyorum ayrılığı
hiç yaşanmamış gibi…

- orhan karın - ] ]

Başa Dön