Soytarılar

Prof. Dr. Mina Urganın Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar adlı eserinde; soytarılık güç meslektir der. Gerçekten de soytarılık sanıldığı gibi öyle kolay bir meslek değil, aksine çok güç bir meslektir.

yazı resimYZ

Prof. Dr. Mina Urganın Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar adlı eserinde; soytarılık güç meslektir der. Gerçekten de soytarılık sanıldığı gibi öyle kolay bir meslek değil, aksine çok güç bir meslektir.

Shakespearein komedileri ve tragedyalarında, soytarıların söz konusu bu zor zenaatı nasıl yaptıklarını gösteren bir sürü örnek var. Örneğin, On İkinci Gecedeki Festeyi ya da İşinize Nasıl Gelirsedeki Touchstoneu, belki komik tip olarak görebilirsiniz; ama asıl Troilus ve Cressidadaki Thersites ve Kral Leardaki The Fool, soytarılığı incelikli, çâlâk bir zekâ ve zarif; ama örseleyici nüktelerle gerçek bir bilgeliğe dönüştürdüklerini de fark edersiniz Arthur Koestler, Mizah Yaratma Eyleminde de söylüyor ya, soytarı ile bilge, kardeştirler diye Soytarı da, bilge de gerçekten zekâlarıyla yaşarlar. Nükte, yaratıcılık, icad etme ustalığı demek olan zekâ ile dâimâ aynı düzlem üzerinde yol alırlar

Shakespearein ve genelde İngiliz tiyatrosunun The Fool (soytarı) dediği tipler (Feste, Touchstone, Thersites ve Kral Learin The Foolu), bilge soytarılar diye bilinirler. İngiliz dilinde fool, aynı zamanda budala ya da dümdüz deli anlamında da kullanılır. Soytarılar, bazen safdil görünürler, çoğu defa da uçuk ve kaçıktırlar!- Uçuk ve kaçık, evet; ama George Orwellin Tolstoy üzerine yazdığı bir denemede dediği gibi, dâimâ en doğru ve en akıllıca sözleri ilk onlar söylerler

Doğrudur. Soytarılık, öyle kolay kolay edinilmesi mümkün olmayan bir nükte ustalığı ve zarif bir bilgelikse eğer, yapan için bu iş zor bir zenaat olmalıdır. Fakat bir bakıma da kolaydır! Yani bir kere soytarılar ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, kimse onları ciddiye almaz, alamaz Mina Urganın dile getirdiği bir soytarı, alaylarında ne kadar ileriye giderse gitsin, sözleri iftira addedilip cezalandırılmaz. sözüne dayanarak bunu söylemek mümkün. Yine, On İkinci Gecede, Olivianın dile getirdiği de tam olarak budur. Olivia şöyle der: There is no slander in an allowed fool (İzin verilmiş bir soytarının sözlerinde hakaret yoktur.) Google çevirisinde: İzin verilen bir aptalda iftira olmaz yazıyor ama bence doğrusu ilk yazdığım gibi olmalıdır

Bilge soytarı ya da Bilge kaçık tipi, Erken İslam döneminden başlayarak, Arap ve bir anlamda da Osmanlı döneminde karşılığını bulmuştur. Arap ve İran çalışmalarında uzmanlaşmış bir İngiliz tarihçi ve oryantalistti olan Clifford Edmund Bosworthın, The Medieval Islamic Underworld adlı kitabında, Doğu Hıristiyanlığının Erken İslam dönemindeki nüfuzunun bu Bilge soytarı tipinde görünür olduğunu yazar. Bosworthe göre, Arapların Âkil elMecânin dedikleri tip bu tiptir. Âkil elMecânin, giyim kuşamlarında yoksul ve asketik tiplerdir. Aptalmış gibi görünürler; ama gerçekte bilgece sözler söyleyerek herkesi hayretler içinde bırakırlar Bosworth, Erken İslamın Âkil elMecâninlerinden en çok bilineninin, Ebu Vuheyb Behlül bin Amr el Kûfî yani bizim bildiğimiz adıyla Behlûl-i Dânâ olduğunu bildiriyor. Behlül, Harunürreşid döneminde yaşamış ve Charles Pellatnın İslam Ansiklopedisine yazdığı Behlül maddesine bakılırsa, onun öyküleri, esprileri ve şakaları, Bin Bir Gece Masallarında bile zikredilmiştir. Bu arada Prof. Dr. Ahmet Arslanın Türkçeye çevirdiği Franz Rosenthalin Erken İslamda Mizah adlı kitabında Behlül Dânâya dair herhangi bir şey göremedim Rosenthal, gördüğüm kadarıyla daha çok, meşhur Eşebe isnat edilen 160a yakın hikâyeyi aktarmış eserinde

Burada ilginç olan, Franz Rosenthalin, bu tiplere Arapça battal (soytarı) denildiğini, ama yaygın kavramlar olarak, ahmak, muğfel ve reki (budala, deli, vb.) kelimelerinin kullanıldığını belirtmesidir. İlginç, zira Rosenthal battalı İngilizceye buffoon diye çevirmiş. Mina Urgan da soytarının İngilizcede fooldan başka clown, buffoon, jester gibi kelimelerle karşılandığını yazmış. Shakespearein On İkinci Gecedeki Festeyi ve Nasıl İşinize Gelirsedeki Touchstoneu ve Kral Leardeki The Fool için foolu kullanmış. Mina Urgan şöyle diyor: Buffoon, bilinçli soytarılık yapan kişidir ve onun kaçık olması söz konusu değildir. Ama fool ya gerçekten delidir ya da deli olmadığı halde, çevresindekileri güldürmek için deli görünebilir. Urgan, buffoon ile jester arasındaki farkı da şöyle izah ediyor: Buffoonun şakaları kaba ve ilkeldir. O ince şakalar ve nüktelerden çok, el şakaları ve şaklabanlıklar yapar. Oysa Jesterin sözlerinde dâima zekâ ve bir zarafet vardır. Öyleyse, diyor Urgan, en yüksek ve en akıllı soytarı tipine jester diyebiliriz.

Jestere bu açıdan bakıldığında, daha çok, saray ve yüksek aristokrat çevrelerinin soytarılarına verilen bir isimdir desek herhalde realist bir tespitte bulunmuş oluruz. Bunlara direkt olarak saray soytarıları demekte bir beis yoktur. Bilinen Jesterler: XV. yüzyılın başlangıcında Meksikada, İmparator Montezumanın sarayındaki soytarılar, Eski Mısırda Firavun mezarlarındaki resimler, hükümdarların yanında soytarı cücelerinin varlığını ispat ediyor. Yine Hint tiyatrosunda, çirkin cücelerin soytarılık yaptıklarını Wikiden araştırdığımızda görebiliyoruz

Saray soytarılarının Osmanlıdaki karşılığına bakacak olursak o da herhalde, İncili Çavuş olmalıdır. İncili Çavuşun IV. Murat döneminde yaşadığını biliyoruz. Araştırmacı, yazar Aydın Oy, Türk Folkloru Belletende (1987 12) İncili Çavuş fıkraları üzerine yazdığı bir yazıda, bir ayağı sarayda, öbür ayağı sarayın dışında olan çavuşun, saray adamları arasındaki dedikodular, birbirini çekememezlikler, gammazlıklar, kıskançlıklar, rekabetler, entrikalar ve toplumsal yapıdaki bozuklukları, mizahın ve hicvin arayıp bulamadığı malzemeler olarak kullandığını söyler. İncili Çavuşun sözlerinde de dâimâ bir zekâ ve zarafet vardır der.

Evet, bu işler böyledir! Uzun lafın kısası soytarılık aslında çok zor bir zenaattır!

Kalın sağlıcakla

Başa Dön