Platon(Eflatun) tarafından kaleme alınan, hocası Sokrates'in kendisini ölüme götüren mahkemedeki savunması binlerce yıl sonrasında bile daha dün yazılmışçasına taze. Bu savunma öylesine etkileyici, zaman ve mekanın ötesinde öylesine kalıcı ve evrensel ki insan okuduğunda çarpılıyor. Bilgeliği, insanın özgürlüğe tutkusunu, inancın zarafetini çağlar ötesine haykırıyor ve bizi hala kendimizi sorgulamaya itiyor.
Sokrates aykırı fikirlerle toplumda kaos yaratmak ve devletin tanrılarını tanımamakla suçlayanlara karşı yetmiş yaşında bir bilge olarak kendisini savunuyor. Onu mahkûm etmek isteyenler karşısında düşüncelerinden vazgeçmeyi veya af dilemeyi ve ölüm yerine sürgünü reddediyor. Sokrates esasen bütün hayatı boyunca kesin bilgiler yerine soru sormuştu. Sorgulamış ve etrafında toplananlara işin özü itibariyle sorgulamayı tavsiye etmişti.
O kendisini bilmediğini bilen ve bu yüzden de tanrı tarafından kendilerini bir konuda uzman veya sanatçı oldukları ya da siyasal veya toplumsal mevkiler işgal ettikleri için her şeyi bildiğini sananları sorgulamak için görevlendirildiğini düşünmektedir. Her şeyi bildiğini sanan ancak insanlığın özünden ve ruhundan uzaklaşmış ve belki de bu konu da hiçbir fikri olmayanlara insan ruhunun derinliklerini, özünü hatırlatmakla ömrünü harcamıştır. O kendini bilge olarak tanımlar çünkü hiç kimsenin bilmediği şeyi yani hiçbir şey bilmediğini bilmektedir. Onun için kendini insanlara tepeden bakan, ruhun gelişimi yerine başka şeylerle uğraşan kişiler karşısında daha bilge görür.
Savunma baştan sona insan düşüncesinin cezalandırılamayacağı gerçeğinin tam bir manifestosudur. Savunmasında ölümü tartışır. Yaşamı inançları ve fikirleri ile özdeşleştirir. Bunda da haklıdır. Sokrates ölmemiştir...