Buz gibiydi gözleri hep. Hiç görmediğim kadar soğuk ama lütufkar. Sanki o soğuk gözler çekmişti sürüklemişti, benden almıştı beni. O'nu gördüğümde fırtınalar kopuyordu yüreğimde. O'ysa sanki hiç aldırmıyor gibiydi. Yalnız gözlerime bakamıyordu.
İlk gördüğümden beri aşıktım ona. Ama fark etmemiştim. İlgimin insanlarla arasına çektiği ince çizgiye kızgınlıktan ve onun sırrını çözmek istememden kaynaklanıyor sanıyordum. Heyecanlarım, korkularım hepsi onda birikmişti. Öyle ulaşılmaz ve öyle derindi ki. Sanki gerçek değildi de düştü. Kaybolmasından korktuğum.
Yalnızdı. Kimseyi yanına yaklaştırmıyordu. Ne beni ne başkasını. Birgün çözecektim onu. En azından çözebileceğimi sanıyordum. Herkesin dayanabileceği bir nokta vardır diye düşünüyordum. Bir süre sonra onun da direnişinin sona ereceğine inanıyordum.
Ben ne kadar yalın ve sadeysem, O bir o kadar karmaşıktı. Bütün zamanımı onu düşünmekle geçiriyordum.
Bir gün hazır hissetmiştim kendimi onunla konuşmak için, sormak için sorularımı. O gün heyecanla gitmiştim evine biraz da deli cesareti gibi gözüken cesaretimle. Ziline basmıştım yavaşça. Açan olmamıştı. Sonra öğrenmiştim gittiğini. Hem benim hayatımdan hem de geleceğimden gitmişti.
O günden beri hep bir soru işareti, bir özlem olarak kaldı yüreğimde. Ama hiç unutmadığım.
Düşümdü o benim hep öyle kalacaktı: Soğuk Gözlü Düş...