Sızlanmalar

Kurtlar sofrasındaki yiyecekler bana göre değil.İtişip, kakışmadan hak ve haksızlık çizgisinde serbest olmalı önüm. Aç kalmaya razıyım. Yeter ki kirlenmemiş olsun ellerim...

yazı resim

Zaman neyin sınırsızlığı ya da sınırı? Sevgilerin mi,korkularn mı,umudun mu?../.../..... tarihi bir dönüm noktası olabilir mi? Ne için ,kimin için? Yaradan,senin içinse nereye kadar? Zaman meçhul, zaman umarsız.

Bizi biz kılan hedeflerimiz mi,hedefe ulaşmak için seçtiğimiz yol mu? Ulaşılamamış bir hedefte biz ne kadar masumuz ya da ne kadar suçlu? İyi niyetinizin esiri olmak mı, art niyetinizin egemeni mi?

Güneş balçıkla sıvanmaz sıvanmasına ama insan aciz, insan korkak, insan hırslı, insan kıskanç. Arındırılmış olmak çok kolay değil. Yanlış hesap Bağdattan döner.Onun da başı döndü. Bağdata gidip gelmekten. Yine Bağdatta belli.

Doğruyu belirleyen güç ne? Doğrunun kendisi mi,dayatma mı? Zorla bir şeyleri kabul etmek mi kurtuluş,doğrunun gölgesine sığınarak aramak mı? Dayanıklılık sınırında hangi güç var? Yaradandan başka....

Secdede hesaplaşma su serpiyor insanın yüreğine. Zor zamanda sığınılan, zora düştüğünde unutulan.Bu kadar kolay olmamalı hiçbir şey.İnsan düşündüğü kadar büyük, düşündüğü kadar küçük mü? Yoksa yaşama geçirdiğimiz artıların üzerine atılan çarpılar mı bizi var kılan. Bu kadar kolay olmamalı doğru. Peki zor olan ne?

Postmodern bir çağda kaç bakış açısı geliştirebilirsiniz bir olaya? Bir,beş,on,on beş?!..Bu kadar farklı bakış doğruyu değiştirebilir mi? Yaşanmış bir olayı farklı kılabilir mi? O zaman neden aklın yolu bir?

En acımasız anım,kendimi sorguladığım an. Ama masumiyet , fedakarlıkların,doğru hedeflerin, emek verilmiş beklentilerin cevabı değil mi? Sukûnet,sabrın ve masumiyetin yansıması mı? Sorgulama,kendime haksızlık etmeye zorlarsa beni,doğrulardan uzaklaşıp,yanlışları kabullenmeye sürüklerse ben benolmaktan çıkmaz mıyım?

Nereye kadar ve kimin için? Yanlış,doğrunun tutsağı. Peki doğru ne zaman gerçeğin tutsağı olacak? Bilinmeyenlerin sınırsızlığı içinde bilnen gerçekler de aydınlanmazsa ,bilinmeyenlerin hali ne olacak? İnsanlığın var olduğu günden bu yana bilinen gerçeklerle yüzleşmiş insanoğlu. Bilinen gerçekler hep ağartmış yüzünü; ki bilinmeyenlere de sıra gelmiş, yol açmış artık bilinsinler diye. O zaman bu endişe niye?

Sessizlik içinde kaybolduğumuz duru bir deniz. Yalan yok, haksızlık yok, adaletsizlik yok....Çıkarlar biraz kol geziyor olsa da sinsice,adam sen de! Çıkar ilişkilerinde son belli.
Bumerang tadında fırlattığın yerle senin aranda mesafe,geriye dönene kadar...Ne diyordu Mehmet Çınarlı:

Dostluğun bittiği,aşkın da uzun sürmediği

Acı bir gerçek imiş gözlerimin görmediği

Batsın bu dünyasöylemlerinden çok uzak bir noktadayım.Ya da Zalimin zulmü varsa sevenin Allahı var.

Zulmü alkışlayamam ,zalimi asla sevemem

Gelenin hatrı için geçmişe asla sövemem

Adam aldırma da geç git diyemem,aldırırım

Çiğnerim,çiğnenirim Hakkı tutar kaldırım.

bana daha uygun.

Masum bir çocuğun uykusundaki korkuyu hissedebilmeyi öğretiyor yaşam. Bir çocuk nefesi kadar yaşama bağlı kalmayı.Gücün bazen zavallı olmayı, bazen de acımasız yanlarını öğretiyor zaman, en güçsüz olduğumuz anlarda...

Kurtlar sofrasındaki yiyecekler bana göre değil.İtişip, kakışmadan hak ve haksızlık çizgisinde serbest olmalı önüm. Aç kalmaya razıyım. Yeter ki kirlenmemiş olsun ellerim...
2000

Başa Dön