Sen, sevginin çiçeğini değil, bütün haşmetiyle dikenini göstermek istedin bana, fakat ben koşuyordum sonunu bilmediğim yolda, Ona doğru var gücümle...
Sen yetişmek için arkamdan, mahmuzlamıştın atını. Geliyordun dörtnala, ama neye yarardı ki, ben uçuyordum burak misali leyl-i sevdalara tülden kanatlarla...
Sen, sevginin gönlümdeki mihenk taşını ç-almak istedin benden, bense, kalbimi ikram etmiştim sana bütün saflığıyla...
Sen, attığın okla vurmak istemiştin beyaz güvercinimi; oysa ben, sana buse yollamıştım, aksakallı ihtiyarla...
Sen sevda incisini ararken zümrüdü-anka kuşunun üzerinde, ben sevda tepesinin yamaçlarından gül topluyordum senin için binbir hevesle...
Sen, peşinde koştuğun gül uğrunda ayaklarının altında ezilen kır çiçeklerini fark etmezken, ben aşk papatyaları ekiyordum susuz, sensiz gönlüme, sadakatle.
Ve sen sevdayı buldum derken, ben Onun aşk iksirinden yudumlamış, sana sunuyordum ikinci kâseyi şefkatle...
Şimdi ne mi oluyor?
Herşey olacağına varıyor...
Sen istedin yüreğinde tefani olmamamı...
Sensizlik içime zehirli bir ok gibi saplı olsa da sen artık kalan ömründe hep dualarımda kalacaksın...
Hiç unutmayacağım, hiç unutulmayacaksın.
Her zaman dualarımda leyl-i yâr'im kalacaksın...
Avuçlarının içinden öpüyorum...