Uzun zaman sonra kalemimi yeniden aldım elime. Her şey çok değişti. Gördüklerim,duyduklarım, yaşadıklarım büyüttü beni sanki. Her adımda farklı bir göz eklendi yüreğime ve ben her defasında yeniden yazamamaktan, yeniden paylaşamamaktan korktum; yazmanın asıl amacı paylaşmak değil miydi oysa…
Kalemim, kağıdım da çekingen şimdi. Sanki biraz kızgınlar bana. İhanetin acısını çıkartmak istiyorlar kendilerince… Aklıma gelen cümleler, ben onları yakalayamayayım diye tam uyku üstü geliyorlar. Yazmaya kalktığımda ise elimden damlayan sadece birkaç kırık kelime parçacığı oluyor. Kalem kılıçtan keskindi ya hani… ellerimi param parça ediyor tuttuğum kalem, her yazmaya kalkışımda sızlıyor ellerim… Kalemim sadakatsizliğimin cezasını veriyor bana… Ben ise her zamanki gibi, biraz mahçup, biraz yumuşatmak amaçlı masum masum hiddetinin geçmesini bekliyorum.
Her sabah kalkışım sabırsızlıkla oluyor. Kendimden başka herkese enerji aşılarken, kendi serumumu takmayı unutuyorum, bile bile… Sık sık okumaya çalışıyorum artık, ama zaman baba çekiyor kulağımdan, oturtuyor ders masasına. Onun hiperaktivitesine yetişmeye çalışmak yoruyor beni. Ne kadar kaldı biliyor musunuz? 40 gün, 23 saat, 48 dk, 4 sn… 3…2…1…
Ve artık elimden pek bir şey gelmiyor… Bol bol uyumak dışında…