Güller yüzünde buruştuğunda
Kokladığım kahkahalarının arasında
Sesin havada çatlarken yaratırdın ismini
Bütün deliliğimin resmini
Çizerdin duvarlarına aşkın
Eksik çocukluk yıllarının içinde
Gülüşürdü zalim kelebekler
Sen her baktığında
Ağladığında
Yalvardığında
Onlar da hep oradaydı
Günü tamamlayan işte onlardı
Sahnenin içindeki dublörler...
Ama onlar kanatlarıyla ezdiler aşkı
Her zaman tek başlarına ve kısacık ömürleriyle
Senin adın neydi?
Rüzgardı bir zamanlar.
Estiğin zaman tutunacak yer yoktu
Demir raylardan ve otoyol asfaltından başka.
Saklandığın zamansa hep aranan sendin.
Sayardım yirmiye kadar
Sen hep kaybolurdun.
Bazen sen bile bulamazdın kendini.
Senin adın neydi?
Güneşti bir zamanlar.
Açtığında gülerdi karanlığın korkunç yüzü.
Gülümserdim.
Kaçamazdım senden.
Ama öyle nefret ederdim ki
Geceyi özlerdim, sığınırdım ona.
Vahşiceydi doğuşun
Hep beklenmedik ve bir anda.
Önce sabrederdin hep karanlığa.
Bir anda alırdın intikamını.
Öyle nefret ederdim ki
Özlerdim seni, aranıp dururdum gece boyu.
Senin adın neydi?
Yağmurdu.
Sakinlik ölesiye mağrurdu
Dersini almış tabiatın anısında.
Sen griydin kalın kapağının ardında.
Taşardın, taşırırdın kalbimdeki bir yeri
Öldüresiye vururdun damlalarını
Sakinlik hırçınlığa dönüşürdü.
Dibe ben inerdim seni yakalayacağım diye.
Sen hep yüksekten atardın bana ümitlerimi
Yakalamak imkansızdı ama ümitti savurulan
Geçmişin karanlık gölgesine.
Bulutlarının çekilmemesi için yalvarırdım
Ancak sen çekildiğinde fark ederdim
Sonsuz güzelliğini gök yüzünün.
Senin adın neydi?
Yağmurdu ve belki yağmur kalacak.
Ama sana yeni bir isim verdim.
Sen sadece bir resimsin
Yitik, kopuk,
Anı denilen bir fotoğraf albümü arasında.