Hayat sarmaşık gibi sarıyor dallarıyla beni. Biliyor benim kararsızlığımı. Hatta hayat beni benden daha iyi tanıyor. O yüzden sormaya gerek bile duymuyor ?Çemberin içinde mi yoksa dışında mı olmak istersin?? diye. Yumuşak ve yapışkan kollarıyla alıyor beni içeriye. Arada sırada gevşetiyor kollarını nefes alabilmem için. Bir an için gevşetince kollarını, kaçmaya çalışıyorum hemen nedenini bilmeden. Ya bilinçaltım yeterince güvenmiyor ona yada çılgına dönüyorum beni bu kadar bağlayan bir şeyin varlığından. Ama nedenini bilmiyorum... Hiç bilmiyorum...
Sonra sinirleniyor bana hayat. Kin kusmaya başlıyor birden. Yeşil yaprakları kuruyup dökülüyor, dallarını insanın ulaşabileceğinden daha yaşlı otlar bürüyor ve çelik gibi sertleşiyor girintili gövdesi. Kaçmamam için sıkmaya başlıyor beni. Kuru dallarından çiğler okuyor yüzüme. Ağlıyor mu yoksa?
Çılgınca bağırıyorum ama nefesim kesilmek üzere. Kurtulmak için ağacın gövdesine geçiriyorum dallarıyla bağlı parmaklarımı ve tırnaklarımı. Ağaç bırakıyor beni birden... Açtığım yaralara bakıyor sadece vakur bir ifadeyle. Gövdesinin ortasında enlemesine çatırtılar ve buğulu görüntülerle bir yüz beliriyor yavaş yavaş. Böcekler ve solucanlar dolduruyor gözlerini oluşturan kovuklarını. Gerçek yüzüyle karşılaştığım için çok memnun oluyorum. Ama aynı zamanda itilme içinde bir tiksinti ve korku bağlıyor içimden ateşlenip beynimde kristalleşen ve sisiyle barışık parıldayan düşünceleri. Üzerindeki izlere bakıyor ve ?Muhteşem...?, ?Mükemmel...?, ?Kusursuz...? diyor ve suratıma sırıtıyor haince. Neler olduğunu anlayamıyorum ve yanına yaklaşıyorum ürkek adımlarla.
Tartışmalar... Tartışmalar...
Birden ağzından kaçırıyor sırrını. O tırmalamaların sanatın ve edebiyatın ta kendisi olduğunu söylüyor ağaç. Her kopan parçadan yüzlerce dalın çıktığını ve bunun ona yeni insanları tutsak etme aracı sağladığını söylüyor bana. ?Kimler tırmalamadı ki bu ağacı?? diyor ağlamaklı bir sesle ve alay ediyor benimle. ?Üst dallara ulaşıp benden faydalanmaya çalışanlar, benim içimdeki gizleri anlamaya çalışanlar, senden güçlüler, senden güçsüzler...? diye ekliyor ağaç. ?Ama silahlarının hep benden kaynaklandığından ve her darbenin beni daha güçlendirdiğinden habersizdi insanlar? diyor ağaç derinden yüzeye, yankılı, kaba ve rüzgar tizliğindeki sesiyle. Dehşete düşüyorum ve dönmeye başlıyor başım. Artık kucaklamak istemiyor beni hayat ve ?Defol!? diyor bana...
Şimdiyse o ağaç çok uzak bana. Perspektifi hızla uzaklaşıyor ama aynı zamanda hızla kök salmasından olsa gerek düşünce kozmosumun boşluğunu sürekli irileşerek dolduruyor hayat. Şimdi daha net görebiliyorum üzerindeki insanları. ?Durun!? diyorum ama duyuramıyorum sesimi. Bir an sonra Her yer karanlık ve kör siyahı denilen bir görüş açısı...
Yalnızlık ve çıldırma noktasının simsiyah bir evrende ağlamaklı kahkahaları ve gülen ağlamaları... Sadece... Tek...
Ve bir...