Mümin, Rabbine olan teslimiyetini yalnızca Onun kitabıyla güçlendirir ve bu doğrultuda yolunu aydınlatır. Furkan Suresi 31. ayette geçen, Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter ifadesi, Kuranın insana rehber olma noktasındaki mutlak yeterliliğini vurgular. Ancak, tarih boyunca insanlar, Allahın indirdiği kitaba tam anlamıyla teslim olmayı bırakıp, araya başka unsurlar koymuş ve bu unsurları doğru yolun bir parçası hâline getirmişlerdir. İşte bu durum, Kuranın rehberliği ile insanoğlunun kendi ürettiği rehberlik anlayışı arasındaki temel farkı ortaya çıkarır. Kuran, İslamın hükümlerini yaşama ve insan hayatına rehberlik etmede yeterli olan ilahi bir kitaptır. Ancak gelenekçi anlayışlar, çoğu zaman Kuranın bu yeterliliğini gölgede bırakacak bir tutum sergilemiştir. Gelenekçiler, kimi zaman âlimlerin ve evliyaların sözlerini, keşiflerini ve kerametlerini Kuranın önüne koyarak, ilahi rehberliğin safiyetine zarar vermişlerdir. Bu anlayış, Allahın kullarına doğru yolu göstermek için gönderdiği kitaba karşı bir güven eksikliği olarak değerlendirilebilir. Oysa Allahın doğru yolu, ancak vahyedilmiş olan kitaplarla belirginleşir ve bu kitapların yeterliliğine iman etmek, müminin hidayet anlayışının temelidir. Gelenekçi yaklaşımların aksine, bir mümin, hiçbir şahsın içtihadına, gelecekle ilgili öngörüsüne veya sözde kerametlerine dayalı bir inanç geliştirmez. Çünkü böyle bir yaklaşım, aslında Allahın rehberliğini eksik görmek ve insan aklını ilahi vahyin üstünde tutmak anlamına gelir. Mümin, bu yanlışa düşmeden, yalnızca Kurana yönelir ve onun gösterdiği doğrultuda hareket eder. Kuranın yeterliliğine iman eden bir müminin bu inancı, hayatındaki olaylara ve şahıslara bakışında belirgin olmalıdır. Eğer bir kişi, teorik olarak Kurana inandığını söylüyor, fakat bu inancını günlük hayatına yansıtamıyorsa, bu durum aslında bir inanç eksikliğini gösterir. Teorik bilgiyi pratiğe dönüştürmek, iman eden bir kişinin temel sorumluluğudur. Aksi hâlde, sadece slogan atan, yüzeysel bir inanışla hareket eden bir kalabalığın parçası olmaktan öteye geçilemez. Bu noktada, hüsnüzan kavramı da önem taşır. Hüsnüzan, genellikle başkaları için olumlu düşünmek olarak algılanır, ancak çoğu zaman bu, kişinin kendi zanlarını başkalarına yansıtmasından öteye geçmez. Başkasına duyulan hüsnüzan, aslında kişinin kendisini görmesidir. Sevdiğiniz kişiye bakın; o kişi, aslında sizin ne olduğunuzu gösteren bir aynadır. Çünkü dostluk, insanın kendi karakterini, inançlarını ve tercihlerini yansıtan bir aynadır.
Sen Kimsin?
Bu soruya cevap verirken, kişinin kendisini dostlarıyla, inançlarıyla ve eylemleriyle değerlendirmesi gerekir. Dostlarımız kim olduğumuzu gösterir; çünkü insanlar, genellikle kendilerine benzeyen insanlarla vakit geçirir ve onlarla bağ kurar. Eğer kişi, dostlarının rehberliğinde bir yol alıyorsa, bu yolun Kurana uygun olup olmadığını sorgulamalıdır. Aynı şekilde, insanın kendisiyle ilgili düşünceleri ve zanları da onun kim olduğunu belirleyen önemli unsurlardır. Mümin, Allahın rehberliğinin dışındaki hiçbir rehberliği kabul etmez. İnsanların sözleri, öngörüleri ve yorumları, ancak Kurana uygun olduğu sürece değerlidir. Bu anlayış, kişinin Allaha olan teslimiyetinin ve Kurana olan imanının bir göstergesidir. Kuran, müminin rehberidir ve hidayet için yeterlidir. İnsanlar, geleneklerin ve kişisel yorumların ağırlığı altında kalmadan, Allahın kitabına teslim olmalı ve onun ışığında yürümelidir. Hayatımıza rehberlik edecek en sağlam ip, Kurandır. Diğer her türlü rehberlik iddiası, Kuranın yeterliliğini anlamamış olmanın bir sonucudur. Sonuç olarak, Sen kimsin? sorusunun cevabı, kişinin Kurana olan teslimiyeti ve bu teslimiyetin hayattaki yansımalarında gizlidir.
Sen Kimsin? Kuranın Yeterliliği ve Müminin Rehberi
Mümin, Rabbine olan teslimiyetini yalnızca Onun kitabıyla güçlendirir ve bu doğrultuda yolunu aydınlatır. Furkan Suresi 31. ayette geçen, Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter ifadesi, Kuranın insana rehber olma noktasındaki mutlak yeterliliğini vurgular. Ancak, tarih boyunca insanlar, Allahın indirdiği kitaba tam anlamıyla teslim olmayı bırakıp, araya başka unsurlar koymuş ve bu unsurları doğru yolun bir parçası hâline getirmişlerdir. İşte bu durum, Kuranın rehberliği ile insanoğlunun kendi ürettiği rehberlik anlayışı arasındaki temel farkı ortaya çıkarır.