Rüz garına yaklaşmakta kara çarşafı üzerine geçirmiş tren.
Oksijenin nabzı bir hayli düşük,yüzdeki kırmızılar derişik.
İnsanların kafaları cam ile çizilmiş sınırı zorlamakta,
Göğüsüne yapışıyor bitişteki,o kurdela.
Rüzgardan saçların savrulacak,
Havanın kabuk bağlamış yaraları yavrularken.
Belki bir tünel,belki bir çift el,belki bir siren,
Örtecek sırlarımızı,sağırlıklarımızı,
Bir av daha şakağından vurulurken.
Yüzündeki çizgilerden sıkılıp,
Kalp ritmindeki zikzaklara saklanmışım.
Herkes beni arıyormuş dışarıda,
İnsanlar seferber,ayrılık pusuda.
Aşk;hayatın tapusu da,
Tabutu da.
Paslanmış jiletlerin tadı,
Aslanmış bir poker eli kadar leziz.
Hüzün dürbünüyle uzaktan bizi dikizlerken,
Süngümü takmış bekliyorum neşterime.
Ayrılık ne `leş´ bir kelime,
Dökülüyor bir tutam toprak kokusu elime.
Ayrılığın 69 fantezisine çoktan kurban olmuşken,
62'den aşk yapma telaşlarımız boşuna.
Kefenini de yırtsa,bir karış mide bulantısı doğuracaktır topu topuna.
Bu son eldi,tutabildiğin.
Bu son eldi,oyun bitti.
Berk Küm