"Herkesin bildiği bir söz var ama sese gelmiyor sanki herkesin bildiği çemberde işaretleri anladığımda zaman ilerlemiş oluyor ama hiçbir zaman geç değil."
Ayın görüntüsü pencerenin camına düştü...Dolunay...
"Oysa dolunay hakkında hiçte iyi sözler söylenmez. Kurt adamlar, vampirler bu zamanda aklıma gelir, gel gitler, insanlardan gelenler gidenler..."
Dışarıdaki karanlığı izlemeye koyuldu.
"Bomboş, gece gibi karanlık duru bir zihin. Yok, olmuyor hiçbir zaman. Ancak bir köşeye çekildiğinde gürültülü ve hızlı yaşamdan soyutlandığında görebiliyorsun. Belki basit olaylardan çıkan kavgalar, öfkeyle söylenen kulakların duymadığı ama kalplerin çokça kırıldığı sözler. Olmasa iyiydi ama "olmaz" diyemiyorsun,"dur" diyemiyorsun, bekle diyemiyorsun "sabır" zor bir erdem"
Birşey düşünmemeye çalışarak ziyaretçisini bekledi. çok geçmedi kapı gıcırtıyla açıldı. Hastahanenin kokusu odaya süzüldü. Kafasını kapıya çevirmeden dışarıyı izlemeye devam etti. Ziyaretçi, refakatçi koltuğuna usulca bir gölge gibi süzüldü. Bir süre daha beraber sessizliği dinlediler, geceyi izlediler.
"Hayat her zaman istediğimiz doğrultuda ilerlemiyor değil mi?"dedi, yorgun ve titrek sesiyle. İki damla gözyaşı iki gözyaşı çukurluğundan süzüldü titreyerek.
"Bazı şeyleri değiştirmeye gücümüz yetmiyor. Bazılarını değiştirmek için fırsat bulunmuyor. Birşeyler için sürekli fırsatımız var ama..."boğazı düğümlendi ve yutkundu.
Ziyaretçi konuşmuyordu, sadece dinliyordu.
"Fırsat-zaman ikilemi, zaman-mekan ikilemi ile çakışıyor"
Nemli gözleriyle dışarıyı izlerken hafif bir rüzgar dalları ürkek ürkek salladı.
"Hayat, bırakıp gidecek kadar da kolay değil, öfkelenecek ve kin güdecek kadar uzunda değil"
"Vakit yaklaşıyor"dedi, ziyaretçi tok bir sesle.
"Biliyorum"
Kafasını ziyaretçisine doğru çevirecek oldu. Sonra vazgeçti, dışarıyı izlemeye devam etti.
"Geçimişte o kadar çok şeye üzüldüm, kırıldım, kızdım, öfkelendim...Kalbim hırsla çarptı. Hiçbir zaman o şaşalı, çılgın yaşama giremeyeceğimi bile bile. İzliyordum televizyonlarda, okuyordum gazetelerde. Bende istedim onlar gibi yaşamayı. Lakin olmayacak bir rüya gördüm. Elimdekilerin değerini sonradan farkettim.
"Bir tek sen değilsin."dedi, ziyaretçi.
"Biliyorum. Öyle basit olaylara kızdım, öylesine kırılmayacak insanlarıda kırdım. Başarıya ulaşmak için her zaman birisini ezmek zorunda kaldım. Ama yaşamımın getirisi bana bu, buna birşey yapamazdım. Dost kadar düşman edindim, sevildiğim kadar nefrette edildim, herkesi memnun etmek zor. Buna rağmen pişmanda değilim yaşamak biraz da, sevmek gibi, üzülmek gibi, gitmek gibi hafif bir bencillik taşıyor. O yaşama ulaşmaya çalıştım. Ulaşamayıncada öfkelendim. Kalbim bu tutkuya hırsla bağlandı. O insanlara öfkelendim. Oysa şimdi görüyorum ki öfke dipsiz bir çukurmuş her zaman içinde yerçekimini hissettiğin dipsiz bir çukur. Dozunda olmalıydı herşey taşkınlaşmadan, anlamsızlaşmadan, yozlaşmadan..."
"Vakit doldu" dedi, ziyaretçi refakatçi koltuğundan doğrulurken.
"Bekle, bir saniye lütfen"
Derin bir nefes çekti içine akciğerlerinin müsade ettiğince. Sanki doğduğu zaman içine çektiği nefes gibi. Ve hava alveollerinde hapsoldu.
"Tamam" dedi. Vücudu öyle güçsüzleşmiştiki, buna rağmen ruhu dinç bir şekilde kalktı yerinden. Ziyaretçi önde gidiyordu. Pencerenin dışındaki ağaçlar fısıldaştı:
Bir yer geceyse
Bir yer gündüzdür.
Yaşamın içinde,
Hayat için sırlar saklıdır
Sırlar kalplere mahkumdur.
Ziyaretçisi ile kapıdan çıktıklarında refakatçisi elinde kahve ile odaya giriyordu.