Eski tarihli günlüklerim, çoktan bitip tükenmiş kalem izleri ve sayfalar arasında dolaşan, benim olduğu için utandığım kırılgan bakışlarım. Biran günlük yazmayı bırakmalıyım dedim içimden. En taze umutların, bir sonraki sayfada süklüm püklüm yok oluşlarını, sağ alt köşedeki imzamla onaylamaktan vazgeçmeliyim. Sanki hayatımın en olmadık hatalarını, böyle kirpiklerimin bile acıdığı bir gecede tazelemek adına arşivliyorum. Güya beni anlatan bu sayfalar kalınlaştıkça, aynı süratle bir uzaklaşma indiriyor yüreğime ve ben büsbütün nefret ediyorum kendimden.
Gördüm ki niyetler artlaşmış kartlaşmış ille de vasfı güzel(!) insancıkların dünya görüşü olmuş. Bende inadına çiçek açıp yeşerdikçe yeşermişim. Yetmemiş, insancıkların aptallık dediği iyiliklerimin devamı için, oturup bir güzel dua etmişim. Aslında inkâr edilişler üzerine bir şey yapmak değil amacım. Vardır elbet bıyık altı denilen o incecik gülücüklerden dip-notlarımda. Lakin dikkatle bakmadan da görünüyor tastamam bir şanssızlık. Her şeyin bir sonu vardır bilirim ama unuttuğumdan değil de, başını özene özene yazdığım hayallerimin gelememiş bir türlü nihayetleri. İllaki bulacaksam bir yerlerde kabahat, ezeli olduğunu bildiğim ebedi olmaması için dua ettiğim şanssızlıktandır.
Diyorum ya, bırakmalıyım günlük tutmayı. Balık tutmalıyım onun yerine. En azından balık tutarken kin tutmuyor insan. Günlükte öyle mi? Yapılan yanlışlar saatlerine kadar kayıtlarda. Sen önemsemesen, kazara unuttum gitti desen, maazallah günlük yanlışlıkla(!) bir düşüyor rafından, şans buya hangi olayı kapatmaya çalışıyorsan karşında o sayfa sana bakıyor. Hafif bir korkuyla dikleniyorsun o sayfalara, bu kez raf kafana düşüyor!
Daha neler neler var o satırlarda. Elalemin damarlarında hayâsızca dolaşan hayati sıvılarına kadar fitne fücur her şey, beynimdeki bir istasyondan gaz alıp vınlıyor, gaz alıp vınlıyor. Bu ne ya? Hayatımı bir angaryaya çeviren bir sevgili, tahminen binbeşyüz kere zikrettiğim o uzun ismi, sonra eski sevgilim. Hatta keşke sevgilim olsa dediğim hafif seyrek saçlı bir adam. İşlerim, işsizliklerim, zenginliğim, züğürtlüğüm her şey var burada.
E bağlamak gerek artık… Eğrisiyle doğrusuyla bana bulanmış, ben bakan, ben kokan günlermiş kalemimden süzülen. Belki acılar bile güzeldi ama öyle bir sayfa vardı ki içimdeki yangınımı şaha kaldıran, tüm cümlelerimin devrildiği, her devrik cümlelerin sonunda koskoca noktaların belirdiği o yerde, simsiyah bir mürekkebin dağınıklığı kalmıştı görebildiğim. O dağınıklığı benim tuzlu gözyaşlarım yapmıştı hatırlıyorum. Bazen aynı kâbusu iki kez görüyor insan. Zavallı ben hatırladıkça, hatır bilmez kadir bilmez anılar için, o günden beri her gün, gözlerimden yüreğimi akıtıyorum.
Aslında bundan böyle günlük yazmamak lazım…
Raftan Düşen Günlükleri Yazmamak Lazım
Her şeyin bir sonu vardır bilirim ama unuttuğumdan değil de, başını özene özene yazdığım hayallerimin gelememiş bir türlü nihayetleri. İllaki bulacaksam bir yerlerde kabahat, ezeli olduğunu bildiğim ebedi olmaması için dua ettiğim şanssızlıktandır.