Popüler Optimist
Küçük bir çocukken annem bana para vermişti . Bisiklet almam için … Kentteki bisiklet satan tüm mağazaları gezdim . En iyisini almalıydım ; ama bir an önce bisikletim olmasını da istiyordum . Acele etmekle etmemek arasında kalmıştım . Biliyordum sadece bir bisiklet alma şansım vardı ve bu şansı en iyi biçimde değerlendirmeliydim . Sonunda en beğendiğim modelde karar kılıp aldım . Keşke biraz daha sabredip düşünseydim . İki ay sonra bir mağazanın önünde aynı fiyata satılan çok daha havalı bir bisiklet gördüm . İnsanı pişmanlığa sürükleyen bir çok neden var ama en kötüsü bu sanırım .
Hayatım böyle tecrübeleri yaşamakla geçti . Bu hatayı hep yaptım . Hatalar yapmak insanı biçimlendiriyor . Her hatada biraz daha olgunlaşıyorsun ve akıllanıyorsun ; ama bu öyle bir hata ki bunda akıllanmak , olgunlaşmak veya ders çıkarmak diye bir şey yok . Çünkü zaman denen tuzağın içinde geleceğin bilinmezleriyle , günün görülenleri arasında tercih yapmaya zorlanıyoruz . Kimi zaman paraya kıyıp yenisini almamız ve o hiç giymediğimiz kazağı dolabın en görülmez köşesine kaldırmamız gerekiyor . Ama bazen de vazgeçmek veya maymun iştahlılık yapmak gibi seçeneklerimiz olamıyor .
Hep düşünürdüm ; herkes mi böyle yoksa sadece ben mi ? Pazarlama biliminde “Popüler Optimist” denen insanlardan mıyım yoksa ? Yani düşüncesizce alışveriş yapıp sonra aldıklarını bir daha dokunmaksızın bir köşeye atan tiplerden …
Sonra anladım ki her kes böyle . Tek fark , ben sahip olduklarımla kendimi avutmayı ve onlara bakıp “Hayır ! Bu bir hata değil . Bu benim seçimimdi ve o zaman için en iyisiydi” demeyi beceremiyorum galiba .
Yaklaşık onbeş yıl sonra bir kız arkadaşım o meşhur gül bahçesi örneğini verdi . Bir gül bahçesinin içindeki patikaya giriyorsun . Senden , bulabildiğin en güzel gülü getirmen istenmiş ; ancak seçimini kesinlikle geri dönmeden yapacaksın . Acaba patikanın başındaki güller mi güzel , yoksa sonundaki mi ? Bir tane kopardıktan sonra daha güzelini görüp pişman olabileceğin düşüncesi seçim yapmaktan alıkoyuyor seni ; ama en güzel gülleri geride bırakıp sonra daha kötüleriyle yetinmek zorunda kalma gibi bir risk de var . Belli ki benden evlenme teklifi bekliyordu ve kararsızlığımı yenmemi sağlamak için böyle bir örnek vermişti . “Bak kaçırma beni . Sonra pişman olursun . Ben o patikanın başındaki veya ortalarındaki en güzel gülüm” demenin başka bir yolu .
O zaman onu tercih etmemiştim . Gördüm ki eğer edinilmiş hiçbir şey yoksa sahip olamadıklarımızı çabuk unutuyoruz . Öğle kahredici bir pişmanlık da yaşatmıyor o kaybetmeler . Esas büyük pişmanlık aceleyle veya umarsızca yapılmış bir tercihin ardından o seçeneğin en iyisi olmadığını görmekten doğuyor . Çünkü sahip olduklarımıza her baktığımızda sonraki daha iyiler görülmese de hatırlanıyor ve yaptığımız aptallık tokat gibi yüzümüze çarpıyor . O kazağı sandığın daha derinlerine ve hiç çıkarılmayan kışlıkların arasına saklamak geliyor içimizden .
Yapamıyoruz , çünkü üşüyoruz …