Osmanlının Balkanlardaki Fethi: Toprak Fetihlerinden Kalp Fetihlerine Bir Analiz

Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık 550 yıl boyunca Balkanlar ve Doğu Avrupa'da hüküm sürmüş; Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar, Arnavutlar, Macarlar, Lehler, Çekler, Romanlar, Hırvatlar, Makedonlar ve Bosnalılar gibi pek çok kavmi yönetmiştir. Ancak bu uzun süreli egemenliğe rağmen, yalnızca Bosnalılar İslamı kabul etmiş, diğer kavimler ise kendi inançlarını korumuşlardır. Bu durum, Osmanlının fetihlerinin İslamı tebliğ ve benimsetme konusunda neden etkisiz olduğunu sorgulatan önemli bir meseledir.

yazı resimYZ

Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık 550 yıl boyunca Balkanlar ve Doğu Avrupa'da hüküm sürmüş; Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar, Arnavutlar, Macarlar, Lehler, Çekler, Romanlar, Hırvatlar, Makedonlar ve Bosnalılar gibi pek çok kavmi yönetmiştir. Ancak bu uzun süreli egemenliğe rağmen, yalnızca Bosnalılar İslamı kabul etmiş, diğer kavimler ise kendi inançlarını korumuşlardır. Bu durum, Osmanlının fetihlerinin İslamı tebliğ ve benimsetme konusunda neden etkisiz olduğunu sorgulatan önemli bir meseledir.
Kuran-ı Kerim, cihadı asla toprak kazanma yarışı veya saldırı savaşı olarak tanımlamaz. Cihad, Kuranın öğretilerine göre; adaleti tesis etmek, fakirlere ve mazlumlara yardım etmek, zulme engel olmak, ahlaki ve fikri mücadele vermek ve yozlaşmaya karşı direnmek anlamlarına gelir. Bu bağlamda saldırı savaşı yapmak Kuranın ruhuna aykırıdır:
> "Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar." (Zümer Suresi, 29)
Osmanlı, toprak fetihlerinde başarılı olmasına rağmen, kalpleri fethedecek fikri donanıma ve manevi derinliğe sahip değildi. Kuranın kültürlerüstü çağrısını insanlara ulaştırmak yerine, İslamı tasavvuf, hadis ve mezhep anlayışlarıyla harmanlanmış gelenekçi bir bakış açısıyla sundu. Ancak bu gelenekçi anlayış, evrensel Kuran öğretisini yansıtmadığı için kabul görmedi.
Kuran, bireyi sadece Allaha çağırır ve insana ağır teklif zincirlerini indiren bir özgürlük vaaz eder:
> Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
Kuran, bireyi kültürün zincirlerinden kurtarır, onu özgürleştirir ve Allaha kul olmayı öğretir. Ancak Osmanlının gelenekçi din anlayışı, bu özgürlüğü sunmaktan ziyade insanlara karmaşık bir din anlayışı dayatmıştır. İnsanların İslamı kabul etmemesinin temel nedeni de budur.
Osmanlının fetih anlayışı, Nasr Suresinde bahsedilen hakiki fetihle örtüşmemektedir. Zira Kuranda bahsedilen fetih, insanların Allahın dinine dalga dalga girmesiyle sonuçlanır. Ancak Osmanlının 550 yıl süren Balkan hâkimiyeti, böyle bir sonucu doğuramamıştır. Çünkü Osmanlı, İslamı Kuran merkezli bir şekilde tebliğ edememiş, bunun yerine Ortadoğu kültürünü Avrupaya taşımıştır.
> Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir? (Maide Suresi, 50)
Osmanlının gelenekçi anlayışı, Kuranın evrensel mesajını gölgede bırakmış ve İslamı bir kültür dini gibi göstermiştir. Bu da insanların bu dine ilgi duymamasına yol açmıştır.
Osmanlı, toprakları fethetmekte başarılı olmuş, ancak kalpleri fethedecek bir fikri derinlik sergileyememiştir. Kuran, fetihleri bir toprak yarışı olarak değil, insanları Allaha çağıran, adalet ve özgürlüğü tesis eden bir mücadele olarak tanımlar. Kurana iman eden bir toplum, ırk, kültür ve gelenek zincirlerinden kurtulur ve yalnızca Allaha kul olur. Bu yüzden hakiki fetih, Kuranın anlattığı şekilde gerçekleştiğinde kalpler fethedilir ve insanlar Allahın dinine dalga dalga girer. Osmanlının Balkanlardaki başarısızlığı, Kuran merkezli bir tebliğin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kalpleri fethetmek, Kuranın özgürleştirici mesajını insanlara ulaştırmaktan geçer.

Başa Dön