kayba değer
on iki kurşunluk bir löbye
sus ölçer algım
ve yeşil saçlı bir anne
hepsi pamuk kağıt ve helvadan ibaret
bu gece kessen de beni
küçük iskender ölmeyecek
ufuğa bak gitmeyecek
geceye bak bitmeyecek
kessen de nefesimi
seslerinden bir güfteyle
içime doğru gözlerin
ellerimdeki ellerin
ve on iki kurşunluk bu 'löbye'
hiç bir nesneyi tanımlamaya yetmeyecek
ardışık kelimeler
ardışık titremeler
içimde yıkılır ardışan her bir yer
içime doğru özlemin
özleminden geçtiğim bu sefer
hiç kimseyi öldürmeyecek
yetersiz ayrılıklar
yetersiz sarılmalarla
seninle sanki iki yana düşen saçlarımı
geceler sanki seninle el ele bir hüzün bahçesinde
üstüme abanıp yakılan uykularımla
odamda zifiri kara rengimden bihaber
odamda ızdırabın ucundan fitillenen sigarayla
izmariti bastığım duvarlarımı kırmızı bir tablaya
söndürecek
seninle oluşan yorugunluğumu kimse benden bilmeyecek
odamda zifir hala kara
gözlerimi kapattığım yer
seni benden saklayıp
sıcacık üşüyecek
ne demişti bir nilgün marmara
''ey iki adımlık yer küre
bütün arka bahçelerini gördüm ben''
aynı dizeyi bu gece
benden biri gözlerinden izleyecek
geceler sanki seninle el ele hüzün bahçesinde
ayrılık pozisyonunda bir gülümsemeyle
beni senden on iki kurşunluk löbye ile kesecek
ve bir 'löbye' henüz hiç bir nesne değilken
bendeki yerini
hali hazırda hiç kimse
tdk' ile betimleyemeyecek..