Gidiyorum dedi.
Gitme demedim.
Camda aryalar söyleyen çığlık çığlığa soprano bir yağmur eşliğinde,
ayrılık operanın ilk perdesini izler gibi sessiz,
bazı geceler seviştiğimiz o koltukta hazırlanmasını izledim..
O anakarınca tavrıyla hızlı, bir salyangoz kadar ağır
odalara sinmiş anlar hariç doldurdu herşeyi bavuluna.
Pantalonlar, ceketler, fotoğraflar
Yaşanmış, yaşanmamışlar ve tüm noktasız zamanları.
Sevmezdi vedaları ve noktaların arkasından gelen başlangıçları.
Zaten cümle sonlarındaki noktalarıda sevmezdi.
Ona göre değildi noktalı sonlar.
O sonsuz ve noktasız zamanları severdi.
Sonu olmayan başlangıçları vardı.
Her anın arkasından zamana bir virgül atar,
yaşama kaldığı virgülden başlardı..
O tüm imla kurallarına aykırı bir adamdı.
Gidiyorum dedi.
Gitme demedim.
Çıkıp gitti sessizce kapıdan.
Buğulu bir cam arkasından seyrettim kaldırımdaki ayak izlerini..
Biliyordum nokta yoktu bu aşktada.
Kaldığı yerden başlamak için
bir virgül asmıştı döndüğü köşe başına.
Noktasız
"Camda aryalar söyleyen çığlık çığlığa soprano bir yağmur eşliğinde, / ayrılık operanın ilk perdesini izler gibi sessiz" / tüm terkedişlerde tekrarlanır aynı sahne