Canım Efendim,
Tek düşüncem varlık ve yokluk oldu son günlerde. Nedir varlık ve nedir yokluk? Rabbim gönlümdeki huzuru çekip aldığından beri bedenim her ne kadar varlık belirtilerini devam ettirse de aslında ben yok oldum. Gözlerimin var dediği her şeyin koca bir yalan olduğunu anladığımdan beri yok olma arzusunun ateşine düştüm. Varım zannettiğim bunca yıldır aslında yoktu isem artık yok olma noktasına gelebilirsem gerçekten var olmanın ne demek olduğunu anlayabilirim belki de.
Bugün ne düşündüm biliyor musun canım efendim? Düşündüğümü söylemeden önce bunu düşünürken kendimden utandığımı da belirtmeliyim. Keşke dedim, Rabbim biz insanlara kendi elimizle canımıza kıymayı yasak etmeseydi. Bunu düşünmem ne büyük bir talihsizlik, öyle değil mi? Ölümle var olabileceğime o denli inandım ki iznim olsa ölümü kendime, kendi ellerimle getirirdim. Ne var ki elbette bu mevzu bahis değil. O’nun takdirini beklemekten başka seçeneğim yok, biliyorum. Ama O’nun hasreti bazen öyle kavurucu bir ateşle yakıyor ki bedenimi, serbest kalmak için çırpınan ruhumun ancak ölüm kapıyı çalarsa özgür kalabileceğini görüyorum. Ölüm gününe “sevgiliye kavuşma günü” olarak ad koyan canım efendim seni şimdi daha iyi anlıyorum.
Sen ateş böceklerinin öleceklerini bile bile ateşe ne denli coşkuyla kendilerini attıklarını anlatırsın hep satırlarında. Ben kendimi bir ateş böceği olarak bile göremiyorum henüz. Ateşe sevdalı, ama ateşin yerini göremeyecek kadar gözü kör bir mecnunum. Ateşi gördüğümde kendimi içine atabilecek kadar yürekli olabilecek miyim dersin? Ateşi görürsem bir gün şayet, anlamadığım kavramlar olan varlıktan da yokluktan da geçip ateşe kanat çırpabilecek miyim?
Susuzların suyu aradıkları gibi su da susuzları arayıp beklemekte dersin. O harlı aşk ateşiyle yanan Ateş de bu yolunu kaybetmiş ateş böceğini arıyor olabilir mi?
Varlık da yokluk da O’nun iki dudağının arasında Ol’mayı beklemekte. Ben ise varlıktan da vazgeçtim, yokluktan da…
Canım efendim, gönlümün huzuru neredesin?
Ş.P.