MEVLÂNÂ’DAN REÇETELER
Güldüğünüz zamanlar da vardır ağladığımız anlar da.İnsanız çünkü..Âcizliklerle donatılmışız mükemmellikleri kuşatabilmek için.Bâzen bir kuşun kanadında seyr ü sefer ederiz gökyüzünün ötelerine…Bâzen de bir sarı çiçekte, bir karanfilde, cilveli bir gülde râyiha oluruz yüreklere salınırız kelebekçesine.İnsanız çünkü.
İnsanlığının şuuruna varmak erdemdir.Bu erdem “düşünüyorum öyleyse varım”dan da öte bir önerme mahsulüdür. “Kendini bilmek” deyimiyle bayraklaşan bu önerme “benden öte bir beni” bulmaya kanatlanır Yunus dilinde.O “benden öte beni” bulamayanlardır ekseriyetle “insanı” üzenler, ezenler, kesenler..
Mevlânâ gibi gönül kahramanları vardır da hayatımızdaki yerleri çoğu zaman gündelik keyiflenmelerimizin çilingir sofrasına bir meze olmaktan öte gitmez.Mevlânâ şöyle demiş..Mevlânâ olsa bunu yapardı…Mevlânâ’nın bizim için var olduğunu, bizim içimizdeki “ öte beni” bulmaya yardımcı bir rehber olduğunu unuturuz çoğu zaman.Doktorun önündeki hasta rolünü beğenmeyiz, alçaltıcı buluruz da tüm dünyaya reçeteler yazmaya koyuluruz perişan hâlimizle.Kendi amansız hastalıklarımızı, şüphelerimizi, günâhlarımızı unutarak yaparız bunları..Birisi çıkıp da “önce kendi eksikliklerini düzelt” dediğinde çıldırırız, köpürürüz, sağa sola saldırırız.Aslında bu hareketlerimizle hastalığımızı bir kere daha ortaya koymuş oluruz, kabul etmediğimiz hastalığımızı..
Tıp bölümünde okumadan ameliyat yapma hevesine kapılmak da ne oluyor?Hangi yürek bu diplomasızlığımızla kendini bize teslim eder ki?Kandırdıklarımız da komada zâten.İşte yüreklerini tedavi ettiğimizi sandığımız oğullarımız, kızlarımız, âilelerimiz..Her taraftan feryatlar yükseliyor.O halde insanlık doktoru Mevlânâ’nın şu öğütlerini dinlemenin, şu reçetelerine uymanın zamanı geldi de geçiyor:
“Her biri “Musa’yım” diye elinde âsâ; ahmaklara “İsa’yım” diyor
Âh o günden ki doğru kişilerin doğruluğu senden deneme taşını isteyecekler.
Sonuçta gerisini üstâda sor; yoksa ihtiraslı kişiler tamamen kördür, dilsizdir.
Her şeyi istedin, hepsinden geri kaldın; bu ahmak sürü, kurtların avıdır.
Bir sûreti dinledin, tercüman oldun; papağan gibi sözünden habersizdin “
İşte doktorun reçetesi.Kendimizden öte olan kendimizi, aslımızı keşfettiğimiz gün rûhi hastalıklarımızın şifa bulacağı gündür..O gün, kinlerin, nefretlerin, savaşların ve bütün zulümlerin biteceği gündür..Önce kendi kusurlarımızı gördüğümüzde, onlara düşmanlık ettiğimizde kavga edecek, silah çekecek başka düşman bulabilir miyiz?
“Ben Merkezcilik” -Ego Centrism- hastalığına yakalanmışsak, kendimizi bir Tanrı gibi görmüş olacağız ki, o halde her sözümüz, düşüncemiz de kutsal yasa olacak..Kusurlarımız da tartışılmaz tabular..Vay onlara laf atanların hâline!İşte bu hastalığımızdan kurtulmak için, bencilliğimizden “benden öte beni bulma” diyarına sevgiden, duadan, iyilikten şeffaf köprüler inşa etmemiz gerekiyor..Bunun için de Mevlânâ’yı bir kere daha dinlemeliyiz:
“Ey gönül!Kin ve nefretten temiz ol; o zaman Elhamd –Fâtiha- oku, çevik ol.
Dilde Elhamd ve içte nefret olması, dille aldatma ve hiledir.
O zaman Hak buyurmuştur: “Ben görünüşe bakmam, içe bakarım.”
MESNEVİ’DEN DAMLALAR
Allah nereyi isterse cehennem yapar.Yüksek semayı kuşa tuzak yapar..
Dişinden de ağrılar çıkarır, “Cehennem ve ejderhadır” dersin.
Veya ağız suyunu bal eder, “Cennet ve cennet giysileridir” dersin.
Kaderin hükmünün gücünü bilmen için dişinin dibinden şeker meydana getirir.
Öyleyse dişinle günahsızları ısırma; sakınılamaz darbeyi düşün..
…………………………………………..
Yağ ayranda yok gibidir; ayran, varlıkta bayrak açar
Sana var görünen kabuktur; sana yok görünen, asıldır.
Ayranın yağı alınmamış ve eskidir; almadıkça bırak, harcama onu.
Haydi!Bilgiyle onu elden ele döndür de, gizlediğini göstersin.
Çünkü bu fâni, bâki –sonsuz- olanın delilidir.Sarhoşların yalvarması, sâkinin -şarap sunanın- varlığının delilidir..
Mevlânâ Celaleddin-i Rûmi
FERYAT VE UMUT
Bir feryat senfonisi
Hayat dediğin
Islak bir bakışta
Kalakalmak öylesine
Kan renginde
Bir ırmak akar
Her ânın dehlizlerinden
Hücreler yıkıldıkça
DNA’lar çıldırır
Ve ecel yakalar
Her avını şakaklarından
Ağlasan da bir gülsen de
Âkibet
Bırakıvermek tüm bedenini
Yavaş yavaş
Toprağın bağrına
Sarılmak
Bakterilerine arzın
Cesetçesine
Çürümek
Oynaşırken
Böceklerle
Umudun varsa
Fışkırırsın
Her baharda
Açılan güllerle
En can alıcısından
Bir râyiha göğsünden
Emilirsin
Kelebeklerce
Umudun varsa
Ölmemişsin çünkü
Çünkü yok olmamışsın
Düşüncelerin cevelanda
Enerji enerji akmaktasın
Bir yerde, bir gökte
Uçmaktasın
Sevdiklerin
Şen şakrak
İstikbal ederler
Şeffaf ruhuna
Anıların tutar
Atomlarının ellerinden
Her gece kabrinde
Akarsın
Varlık varlık
Esersin özleyenlerin
Sensiz uykularına
Rüyalarla
Ilık ılık
Umudun varsa
Umudun varsa
El ele tüm kâinatla
Şeb-i Arus oynarsın
Bir diriler ayininde
Rakkaselerle
Yaşam yaşam
Kaynarsın
Umudun varsa
Ölsen de
Sen de varsın
Bir sonsuz âlemde
Mevlanalarla
Yunuslarla
Sonsuza dek yaşarsın
Umudun varsa...
Oğuz DÜZGÜN