Bismillahirrahmanirrahim
İnsanlık tarihi boyunca Allahın gönderdiği peygamberler ve kitaplar, insanlara doğru yolu göstermek için bir rehber olmuştur. Ancak bu rehberlik, zamanla geleneklerin ve şahsi yorumların gölgesinde bırakılmış, insanlar din adına Allahın indirdiği ile değil, kendi ürettikleri ile hükmetmeye başlamışlardır. Bu yazıda Kuranın yeterliliği ve mezheplerin İslamdaki yeri ele alınacak, bu konudaki hakikatler ayetlerle desteklenecektir.
Allah, Kuranı insanlara yol gösterici ve hüküm kaynağı olarak göndermiştir:
"Biz, sana kitabı her şeyin açıklayıcısı, bir hidayet, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." (Nahl 89)
Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, Kuran, insanlığın ihtiyacı olan tüm hüküm ve rehberliği içermektedir. Ancak tarih boyunca insanlar, Allahın kitabını yeterli görmeyerek başka kaynaklara başvurmuş, mezhepler ve kişisel içtihatlar aracılığıyla dinin temelini tahrif etmeye çalışmışlardır.
Allah, insanların yalnızca indirdiği ile hükmetmesini emreder:
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir." (Maide 45)
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir." (Maide 47)
Bu ayetler, Kuranı yeterli görmeyip başka kaynaklardan hüküm çıkaranların Allah katındaki hükmünü açıkça beyan etmektedir. Kuran dışı kaynaklarla hareket edenler, Allahın indirdiğini yeterli görmeyerek Allaha şirk koşmuş olurlar. Bu, Allahın dinine yapılan en büyük ihanettir.
Tarih boyunca Müslüman toplumlarda gelenekçilik ve mezhepçilik, dinin saf halinden uzaklaşılmasına neden olmuştur. Mezhep imamları, kendi dönemin şartlarına göre içtihatlarda bulunmuş ve bu içtihatlar, zamanla dinin yerine geçmiştir. Ancak Allah şöyle buyurmaktadır:
"Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler." (Enam 116)
Bir Müslüman, atalarının ya da çoğunluğun izlediği yolu sorgulamadan takip etmemelidir. Zira tarih boyunca hak, hiçbir zaman sayısal çoğunluğun elinde olmamıştır. Nebimiz İbrahimin müşrik bir babaya sahip olması, insanların atalarını körü körüne takip etmemesi gerektiğinin en büyük örneklerinden biridir.
Allahın sünneti, Ademden kıyamete kadar değişmeyecektir. Bu sünnetin istisnası Altınçağ bile değildir. İnsanlar, her dönemde hakka karşı duracak, nebi ve resulleri inkâr edeceklerdir. Bu, Allahın değişmez sünnetidir. Kuran dışı kaynaklara dayanarak İslamı anlamaya çalışan milyarlarca insanın yanlış yolda olması bu gerçeği değiştirmez. Eğer önceki nesiller doğru yolda olsaydı, yeni resullerin gelmesine gerek kalır mıydı?
Kuran, Allahın insanlara gönderdiği en büyük nimet ve en açık rehberdir. Bir Müslüman, yalnızca Kurana dayanmalı ve dini, Kuranın ışığında anlamaya çalışmalıdır. Kuran dışı kaynaklardan hüküm çıkaranlar, Allahın indirdiğini yeterli görmeyerek şirke düşerler. Allah, bizlere şu şekilde emretmektedir:
"Kurandan size ne vahyedildiyse ona uyun; Allahtan başka dostlara uymayın." (Araf 3)
Bu yüzden, bir Müslüman olarak görevimiz, Kuranı temel almak ve din adına yalnızca Allahın indirdiğiyle hükmetmektir. Mezhepçilik, gelenekçilik ve şahsi yorumlarla dini değiştirmeye çalışanların yanında değil, Allahın indirdiği hakikatin yanında yer almalıyız. Rabbimiz, bizleri yalnızca Kuranın rehberliğinde yaşayan kullarından eylesin.
Elhamdülillahi Rabbil Alemin.
Kuranın Yeterliliği ve Mezhepler Üzerine
İnsanlık tarihi boyunca Allahın gönderdiği peygamberler ve kitaplar, insanlara doğru yolu göstermek için bir rehber olmuştur. Ancak bu rehberlik, zamanla geleneklerin ve şahsi yorumların gölgesinde bırakılmış, insanlar din adına Allahın indirdiği ile değil, kendi ürettikleri ile hükmetmeye başlamışlardır. Bu yazıda Kuranın yeterliliği ve mezheplerin İslamdaki yeri ele alınacak, bu konudaki hakikatler ayetlerle desteklenecektir.