Kuranın İnfak Üzerindeki Vurgusu ve Toplumsal Adaletin Önemi

Kuran-ı Kerim, insana yalnızca bireysel hayatını değil, toplumsal düzeni de gözeten bir ahlak sistemi sunar. Bu sistemin temel taşlarından biri olan infak, yani malın ihtiyaç fazlasını paylaşma, hem bireyin hem de toplumun huzuru için büyük bir öneme sahiptir.

yazı resimYZ

Kuran-ı Kerim, insana yalnızca bireysel hayatını değil, toplumsal düzeni de gözeten bir ahlak sistemi sunar. Bu sistemin temel taşlarından biri olan infak, yani malın ihtiyaç fazlasını paylaşma, hem bireyin hem de toplumun huzuru için büyük bir öneme sahiptir. Bakara Suresinin 219. ayeti bu konuda açık bir mesaj verir:
"Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: 'İhtiyaçtan artakalanı.' Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz.
Bu ayet, insanlara ihtiyaçtan fazlasını paylaşmayı emreder. Ancak modern dünya, bireysel zenginleşmeyi ve mal biriktirmeyi yüceltirken, infak gibi ilahi emirleri ihmal etme eğilimindedir. Bu ihmalin sonucu olarak da günümüz toplumlarında fakirlik, açlık ve eşitsizlik artmaktadır. Özellikle Ortadoğuda yaşanan sefalet, bu ilahi emirlerin görmezden gelinmesinin acı bir sonucudur.
Kuranın temel mesajlarından biri, zenginden alıp fakire vermek, toplumsal adaleti sağlamaktır. Allahın bu emrini uygulamak, sadece bireysel bir iyilik göstergesi değil, aynı zamanda toplumun refahını korumak için ilahi bir zorunluluktur. Bir toplumda zenginler, mallarını yığar, paralarını banka hesaplarında biriktirir ve fakirlerin ihtiyaçlarını görmezden gelirse, toplumdaki ekonomik uçurumlar büyür. Bu durum sadece fakirleri değil, uzun vadede zenginleri de etkiler. Zira açlık ve yoksulluk, huzursuzluk ve çatışmayı beraberinde getirir. Kuran, bu türden bir toplumsal dengesizliğe karşı güçlü bir uyarı niteliği taşır: Mal biriktirenler ve ihtiyaç fazlasını paylaşmayanlar, ayetin ifadesiyle ayet inkârcısıdır. İnsan doğası gereği geleceği için birikim yapma eğilimindedir. Ancak bu birikim, bireyin ihtiyaçlarını aşar ve başkalarının haklarına zarar verirse, bir zulme dönüşür. Kuranın infak emri, bireysel birikimden çok daha üstün bir ahlaki anlayış önerir: Malın sadece Allahın emaneti olduğu ve ihtiyaç fazlasının paylaşılmasının farz kılındığı bir anlayış. Bu bağlamda, toplumun zengin kesiminin biriktirdiği mallar, fakirlerin hakkıdır. Eğer bu zenginlik, Allahın emrettiği şekilde paylaşılırsa, her bir bireyin ihtiyaçları rahatça karşılanabilir. O zaman, sadece açlık ve sefaletin önüne geçilmekle kalmaz, her birey layık olduğu gibi bir yaşam standardına kavuşur. Kuranın ayetlerini görmezden gelmek, sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir çürümenin de sebebidir. Bugün Ortadoğuda ve dünyanın birçok yerinde yaşanan sefalet, Allahın emirlerinin uygulanmamasının bir yansımasıdır. Fakirlik, zenginlerin sorumsuzca mallarını biriktirmesiyle derinleşir ve bu durum, Allahın adaletine aykırıdır. Zenginlerden alınan mal, fakirlere dağıtıldığında, toplumsal huzur ve refah sağlanabilir. Ayetin mesajını hakkıyla yerine getiren bir toplumda, fakirlik ortadan kalkar, her bireyin ihtiyaçları karşılanır. Kuranın önerdiği ekonomik düzen, yalnızca bir hayal değil, uygulandığında toplumu dönüştürecek bir sistemdir. Sonuç olarak, Kuranın infak vurgusu, toplumsal adaletin anahtarıdır. Allahın emirlerini uygulamak, yalnızca bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumu daha yaşanabilir bir hale getiren ilahi bir zorunluluktur. Kuranın bu çağrısına kulak verip ihtiyaç fazlasını paylaşmak, her bireyin ve toplumun huzuru için atılacak en önemli adımlardan biridir. Allahın ayetlerini unutup görmezden gelenleri Allah da unutacaktır. Ancak bu ilahi emre uyanlar, hem dünyada hem de ahirette gerçek huzura kavuşacaklardır.

Başa Dön