Komseri yolla

Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha

yazı resim

Oğlunun doğum haberini aldıktan sonra, resmi işlemlerini tamamlamak için hastaneden ayrıldı. Oldukça heyecanlıydı. Arabasına bindi, yoğun trafikte kendine yol aradı. Kafasında bin bir problem, dalgınlık diz boyu, gözü yolda. Arabanın radyosunda hareketli bir Karadeniz türküsü...
Henüz çocuğunun yüzünü görmediği için hayalinde canlandırdı; kendisine benzeyebileceği umudunu taşıdı. Bir anda fren sesiyle irkildi. Kendisine geldi. Vızır vızır trafiğin içinde olduğunu bir kez daha anladı. Eli radyonun düğmesine gitti; birazcık sesi kıstı.
Trafik lambalarında bekleyen kuyruğa o da eklendi. Kuyruk o kadar çoktu ki, yürümek için ikinci kez bekledi. Sanki zaman durmuş gibi geldi; bir türlü geçmiyordu. İşlerini bitirip küvezden çıkacak çocuğunu görecekti. Doktorun “doğum sırasında ufak tefek sıkıntılar olduğu için küveze aldık”, demesi de kafasını meşgul ediyordu.
Yeşil ışığın yandığını görünce yürüdü. Sola dönüş yapmak için sol sinyali yanan arabanın biri, vazgeçip sağa doğru hareket edince şaşırdı. Vurmamak için manevra yaptığı halde kurtaramadı. Önüne çıkan arabanın sağ arka köşesine vurdu. Vurduğu araba ışıkları geçtikten sonra kenara çekip durdu. “Bunca sıkıntının arasında bir bu eksikti”, diye söylendi. Hiç hareket etmeden, arabayı olduğu yerde stop edip durdurdu.
Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha fazla hasarı görünce kızdı. Kendi arabasının sol ön çamurluğu göçmüş, farı kırılmıştı.
Vurduğu arabaya baktı. Az ilerde onun etrafını da seyirciler çevirmişti.
Arabayı süren ve içindeki dört kişi yanına geldiklerinde bağırmaya başladı:
-Kardeşim sola sinyal veriyorsun; sonra vazgeçip önüme çıkıyorsun…”
“Ne olacak şimdi? Benim zararımı kim ödeyecek?...”
Adamlardan genç olanı sükunetle konuşmaya başladı:
-Arkadan vuran sensin; suçlu da sensin. Bizim arabamızda da zarar var…
Bu arada trafik durmuş, korna sesleri ayyuka çıkmıştı. Etraftan gelen seyirciler de çoğalmış, bilir kişi gibi konuşuyorlardı.
Birlikte vurulan arabanın yanına gittiler. Arabada bir hayli hasar vardı.
Adım Ahmet, dedi gururlu bir şekilde. Üzerindeki takım elbiseye güvendi ve havalı havalı konuşmaya başladı. Kendi arabasının zararlarını tazmin edilmesi gerektiğini, olmazsa polis çağıracağını, söyledi.
Seyircilerden bazıları söze karıştı:
-Uzlaşın gitsin; herkes kendi zararını ödesin, dedi. Ahmet ısrarla olmaz, dedi.
Bir diğeri doğruca Ahmet’e yöneldi:
-Suç senin, dedi.
Ahmet kızdı:
-Vururken beni canlı yayında mı izledin? Deyince, bir daha ses çıkarmadı.
Bu arada trafik sıkışmıştı. Haydi uzlaşın da trafik açılsın çağrıları birbirini takip ediyordu. Karşı taraftakilerden uzlaşmaya hazır görünen genç:
-Madem öyle, herkes kendi hasarını yaptırsın, dedi.
Ahmet tekrar olmaz, dedi. Cebindeki telefona sarıldı. Herkes Ahmet’i izliyordu. Etrafını şöyle bir kolaçan etti gözleriyle. Sonra da yüksek bir sesle konuşmaya başladı:
-Oğlum ben ekipler amiri Ahmet. Burada küçük bir olayım var, bana komiser Birol’u hemen gönder, diyerek olay yerini tarif etti.
Bu konuşmayı duyan karşı taraftakileri bir telaş aldı. Anlaşalım abi, demeye başladılar. Sert bir ifadeyle:
-Anlaşmaya yanaşmıyorsunuz ki, dedi. Zararımı tazmin edin; anlaşalım, diyerek tekrar arabanın önüne yürüdü. Hasarı bir daha kontrol etti.
İçlerinden genç olanı:
-Zararınızı ödeyelim beyefendi, dedi.
Seyircilerden birkaç kişi hasarın miktarını kararlaştırdılar. Söylenen miktarı alıp arabasına binmeye çalışan Ahmet’e kenardan biri seslendi:
-Beyefendi! Bir dakika durur musunuz?
Ahmet çok rahat bir şekilde tekrar aşağıya indi. Bu, olay olduktan sonra gelenlerden birisiydi.
–Buyurun, dedi.
–Ben ekipler amiri Ahmet, dedi iğneleyici bir ifadeyle.
Ahmet neye uğradığını şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Ekipler amiri olduğunu söyleyen adam konuşmasına devam etti:
-Olaydan sonra buradan geçerken merak edip izledim sizi. Adımın geçtiğini görünce takip ettim. Olayda anlattıklarınıza göre kabahatin yoktu. Onun için ses çıkarmadım.
Ahmet teşekkür ederim beyefendi, dedi ve arabasına bindi.
Adam tekrar yaklaştı:
-Ben ekipler amiri falan değilim. Ama onu tanıyorum. Yaptığınız hiç doğru değildi, diyerek yürüdü gitti.
Ahmet arabanın içinde dondu kaldı. Yaptığının doğru olmadığını iyice anladı. Vurduğu arabaya baktı; çoktan gitmişti.
Yaptığından dolayı çok utandı. Bu olay, kendisi için hayatındaki en canlı, unutulmaz; kalıcı bir dersti. Hiç kimseye bakmadan oradan uzaklaştı.

Başa Dön