KLAMİRA
Köyün birinde bir kız annesi ve babasıyla yaşarmış.Günün birinde anne amansız bir hastalığa yakalanmış ve vefat etmiş.Annesinin ölümü küçük Klamira’yı çok etkilemiş ve konuşmamaya başlamış ,taki babası yeni bir kadınla evlenene kadar.Klamira’nın babasının evlendiği kadının bir de Klamira yaşında bir kızı varmış.Anneleri iki kızını dal toplamak için ormana göndermiş.Kızlar ormanda dal topladıkları zaman çok yorulmuşlar ve susamışlar.Anneleri susadıklarında içmeleri için öz kızına bir Klamira’ya da bir testi su doldurup onlara vermiş.Klamira suyu içtiği zaman testinin içine önceden konulan küçük yılan onun karnına girmiş.İki kız eve geldikleri zaman olayı annelerine anlatmışlar anneleride büyütülecek bir şey olmadığını sadece suyun içine Klamira’nın çok acıktığı için bir de ekmek kırıntıları koyduğunu söylemiş.
Zaman yavaş yavaş ilerlerken Klamira’nın içindeki yılanda büyümeye başlamış.Kızın kusmaları başlayınca babası onun çok hasta olabileceğinden endişe duymaya başlamış ve annelerine kızının neden bu durumda olduğunu sorunca :
Kadın:’Sanırım bey bizim kız hamile,çok zamandır sana söyleyecektim ama bana inanmayacağından korktum ve ne de olsa üvey anne diyerek bana sinirlenecektin.’
Adam:’Ne yapalım,namusum gitti köyün yüzüne nasıl bakacağım şimdi.Herkes benimle alay edecek.Keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim.’demiş.
Kadın:’Bey, bana soracak olursan onu öldür ve cesedinide hiç kimsenin görmeyeceği bir yere at.Klamira’yı soranlarada onun teyzesinin yanında artık kalacağını söyleriz.Böylelikle hem namusumuz kirlenmekten kurtulur hem de diğer kızımın adı lekelenmemiş olur.’
Bu fikir adamın kafasına çok yatmış ve kızının yanına giderek:
‘Kızım çoktandır teyzenin yanına gitmek istiyordun hazırlanda seni teyzenlere bırakayım .Ne zaman istersen gelir seni ordan alırım.’demiş.
Klamira isteksizce evet demiş.
Kadın onlara yol erzağı hazırlamış ve erzağın içine de çok keskin bir bıçak koymuş.Onaları yolcu ederken arkalarından tez gelmeri için de su dökmüş.
Baba kız köyün dışına epey çıktıktan sonra baba:’Kızım acıktım burda bir mola verelim de biraz dinlenmiş oluruz.’demiş.
Mola verdikleri zaman kız yorgunluktan derin bir uykuya dalmış.Babası erzağın içinde bulunan keskin bıçağı almış ve kızının boğazına dayamış ama bir türlü eli kızını öldürmeye kıyamamış.
Adam bastonunu kızının az ilerine dikerek bastonunu tembihlemiş:’Bak eğer kızım kalkar ve suyun yerini sorarsa ona üç kez seslen ve dereye gidip su içimesini söyle.Yok eğer sana artık gidelim derse sende çok yoruldum geceyi burda geçireceğiz de .’demiş.
Adam köyüne geri dönmüş.Kız gecenin bir yarısı kalkmış etrafına bakmış her yere zifiri karanlık içide korkmaya başlamı.
‘Baba çok susadım.’ Deyince.
Baston:’Git dereden su iç ben burdayım.’demiş.
Kız tekrar:’Baba haydi gidelim.’deyince.
Baston üç kez :’Kızım bu gece burdayız sen uyu,yarın yola çıkarız .’demiş.
Kız derin bir uykuya dalmış.Sabah uyandığı zaman etrafında ne babasını görmüş ne de başka bir şey sadece babasının bastonun üzerine astığı çeketi görmüş.ağlamaya başlamış ama sesini hiç kimse duymamış.Açlıktan bitkin halde kendini çalıların içine bırakmış.Çalılar o kadar dikenliymişki kızın üzerinde ki bütün elbiseler yırtılmış ve kızın vucudu kanamaya başlamış.Korku ve üryanlığın verdiği kaygıdan dolayı kendini bir ağacın kovuğuna saklanmış.Burda hem ağlıyor hem de babasına beddua ediyormu.’Hey baba ölme ama ,ektiğiniz bütün meyveler ben gelip yemeden hepsi kurusun,içtiğiniz su elim değmeden hastalık saçsın,baykuşlar tünesin köyünüze ben gelmeden.’diye bedduada bulunmuş.Kız o kadar bitkin bir haldeymişki ağacın içinde ki diğer yılanı farketmemiş bile.Yılan kızın karnındaki yılana seslenmiş:’Ne yapıyorsun o çorak yerde buraya gelde çölmeden hayatının tadını çıkar,burasının ne kadar güzel olduğunu göreceksin.O karında geçirdiğin günlere lanet edeceksin haydi gel.’demiş.Kızın karnındaki yılan da hemen kızın ağzından dışarıya çıkmış.Kız gözlerine inanamamış.
Koyunlarını oralara otlatmaya getüren çoban ağaç kavuğunun içine baktığında gözlerine inanamaış ve ilk önce cin mi gördüm acaba diye kendi kendine söylenmeye başlamış.Ama kıza dokunduğunda ise bu kadar güzel bir kızın nasıl olurda bu ıssız yerde ne işi olur diye söylenmiş.Hemen ceketini çıkarmış kızın üzerini örtmüş ,onu köye götürmüş ve onunla evlenmiş.
Yıllar yılları kovalarken çoban karısının neden konuşamadığını daha çok merak etmeye başlamış ve bir plan yapmış.İki elam almış bir buçuk elmayı küçük çocuğuna yarım elmayı da büyük çocuğuna verip saklanmaya başlamış.Büyük çocuk ağlayıp annesini yanına gitmiş.Klamira:’Sanki baban senin ağlayacağını bilmiyordu da sana yarım elma verdi diğerine ise bir buçuk elma verdi.’
Çoban saklandığı yerden dışarı çıkmış ve karısına herşeyi anlatmasını söylemiş.O da herşeyi en inçe ayrıntısına kadar anlatmış.Birlikte kızın babasını ziyaret etmeye karar vermişler.Köye vardıkalrında bastonda olan kadından bir karpuz istemişler.
Kadın:’Eğer karpuz bulursan ye.demiş.
O da elini karpuza attığında bostan yeşermeye başlamış.Susamışlar kadınlardan birinde sus istediklerine suyun insanı hastalandırdığını duymuşlar.O da kuyudan su çekip doya doya içmeye başlayınca sudaki mikroplar temizlenmiş.Her evin üstünde olan baykuşlar onun gelişiyle köyü terk etmişler.Babasının evine vardıklaında babasının iyice yaşlandığını görmüş ve elini öpmüşler.Ona üvey annesinin ona ne yaptıklarını anlatınca babası karısını boşamış ve artık kızıyla damadının yanında mest bir hayat geçirmişler hep birlikte.
SIRAÇ AR